TÜRK-İSLAM TARİHİNDE KEŞİFLER
İslamiyeti kabullerinde önce Orta Asya’da Türkler’in coğrafya bilimine katkıları ve coğrafya bilgi düzeyleri yeterince bilinmiyor.Bununla birlikte,dünyanın en eski uygarlık bölgelerinden birinde yaşayan ve çevrelerindeki öteki kültür alanlarıyla sıkı ilişkilerde bulunan eski türk boylarının da,özellikle hareketleri ve yayıldıkların alanın genişligi nedeniyle oldukça zengin bir coğrafi bilgi dağarcığına sahip oldukları varsayılabılır.İslamiyetten sonra Antikçağ’ın yunanca klasik coğrafya yanıtlarının arapça cevirileriyle de tanışan bazı türk bilginleri gerek genel coğrafya gerekse ülkeler coğrafyasına önemli katkılarda bulunmuşlar ,hatta yerbilimleri ancak XIX.yy. sonlarında ortaya konan ve benimsenen bazı temel ilkelerini daha o zamanlarda biraz degişik tarzda olmakla beraber,ifade etmişlerdir.Bunların arasında özellikle Biruni ve çagdaş İbn Sina’yı saymak gerekir.Hive doğumlu bir tüek oplduğu halde,o dönemde bilim dili sayılması nedeniyle arapça yazan çok yönlü bir bilgin olan Biruni dünyanın ekseni çevresinde döndüğünü belirtmiş,birçok yer için sağlıklı enlem ve boylam ölçmeleri yapmışve bu arada Indus vadisinin eskiden denizle kaplı bir havza olduğu gibi,zamanın çok ilerisinde görüşler ifade etmiştir.
Anadolu’ya yerleşen Türkler,bu ülkelerin Antikçag’da bilimsel coğrafyayı kuran ve yapıtlar verenlerin yurdu olmasına karşın,genelde bu eski kaynaklardan ancak dolylı ve çok sınırlı ölçüde yararlanmışlardır.Osmanlılar döneminde ise,asıl anlamlarıyla coğrafya özellikle hükümdarların tutumuna bağlı olarak ancak zaman zaman parlak dönemler yaşamıştır.Bunlardan biri,coğrafya ya ve haritalara da ilgi duyan Fatih Sultan Mehmet dönemidir.Bu dönemde Ptolemaios’un Coğrafya’sı Bizans’ta saklanmış yunanca bir kopyadan türkçeye çevrilmiş bu yapıtın italyanca manzum çeviriside ,çevirmen tarafından Fatih’e ithaf edilmiştir.Fatih ayrıca İstanbul’un bir haritasını da hazırlatmıştır.
XVI.yy.’da Deniz coğrafyacıları ile parlak bir dönem yaşanmıştır.İmparatorluğun en geniş sınırlarına ulaştığı bu dönemde Piri Reis (1465-1554) Atlas okyanusu’nun iki kıyısındaki ülkeleri gösteren ve tasvir eden ünlü haritasını,1513’te Selim I’e ,1521’de yazdığı ve 1525’te genişlettiği Kitab-ı bahriye’sini de Kanuni Sultan Süleyman’a sunmuştur.Genel coğrafya bilgileri ile başlayıp ülke tasvirleri ile devam eden ve haritalarda içeren bu yapıt,günümüzde güvenilir eski bir kaynak olarak deger taşır.Katip Çelebi’nin coğrafya bakımından önemli bir başka yapıtı ,Ortelius’tan alınma haritalar’da içeren Atlas minor çevresidir.XVII.yy’da türk coğrafyasının çok daha farklı olmakla birlikte ikinci büyük adı Evliya Çelebi’dir.Pek çok ülke dolaşan Evliya Çelebi gördüklerini ve duyduklarını bazen biraz abartarak ünlü Seyahatname’sinde yazmıştır.XVII.yy.son yarısında türk coğrafyasına katkıları olan bir bilim adamı da Coğrafya kebir yada Tercüme-i Atlas major adıyla bilinen Atlas major ‘un bazı eklerle çevirisini gerçekleştiren Ebu Bahir bin Behram-üd Cihannüma’dir.Bu dönemde Cihannüma coğrafyaya meraklı olan ve hatta bu nedenle kendine “İbrahim-ülcoğrafi”diyen İbrahim Müteferrika tarafından özenle ve bazı haritalar da eklenerek yeniden basılmıştır.Aynı dönemin bazı coğrafi konulara da değinen tanınmış bir başka yapıtı da ,Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sidir.Gene aynı Dönemde Varenuis’un ünlü Geografia generalis’i (1650’de)çok geç de olsa türkçeye çevirmiştir.O tarihlerde yabancıların yurt içindeki bilimsel araştırmaları bile türkçeye çevrilerek değerlendirilmemiştir.Bu durum ,İstanbul Darülfünunu edebiyat fakültesi ‘nde bir coğrafya bölümünün ve araştırmaya yönelik Coğrafya darülmesai Müdürlüğüne alman coğrafyacası E.Obst’un atanması ve bölüm kadrosunda dış ülkelerde çoğrafya eğitimi görmüş kişilerin görev almasıyla ,Türkiye’de çağdaş coğrafyanın temelleri atılmıştır.Cumhuriyet döneminde türk coğrafyasında ,1924 yılında İbrahim Hakkı’nın (Akyol),Fransa’dan cağrılan Lefebvre’in,onun ardından Chaput’un niyahet 1933 üniversite reforumdan sonra ,yurt dışında eğitim görmüş genç elemanların coğrafya bölümünde öğretime katılmalarıyla hızla gelişmeler başlamıştır.Bu gelişme ,1935 ’te Ankara’da Dil ve tarih –coğrafya fakültesi’nde alman coğrafyacı H.Louis’in başkanlığında ikinci bir coğrafya bölümü açılması ,1941 ‘de Türk coğrafya kurumu ‘nun kurulması ,araştıma calışmalarını duyuran türkçe ve yabancı dilde coğrafya dergilerinin yayımlamaya başlaması ,ayrıca Atatürk ,İzmir ve Fırat üniversitelerinde coğrafya bölümünün açılması,Istanbul’da deniz bilimleri ve coğrafya enstitüsü’nün kurulması ,çok sayıda temel ders kitabı ve araştırmanın yayimlanması ile giderek daha da hızlanmış ve böylece türk coğrafyası günümüz düzeyine ulaşmıştır.
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmiştir