I must go.
Gitmeliyim.
You must come early.
Erken gelmelisin.
I said he must be here before dinner.
Yemekten önce burada olmasını söylemiştim.
I don’t have to go.
Gitmek zorunda değilim.
Do you have to go?
Gitmen gerekiyor mu?
She must have seen this film.
Bu filmi görmüş olmalı.
He must not have finished yet.
Henüz bitirmemiş olmalı.
The concert must have started by now.
Konser şimdiye dek başlamış olmalı.
O could have gone there, but I didn’t.
Oraya gidebilirdim, ama gitmedim.
I could have bought it if my father had given me the money.
Eğer babam parayı vermiş olsaydı, onu satın alabilirdim.
I couldn’t have met them if I hadn’t gone to the party.
Eğer partiye gitmemiş olsaydım onlarla tanışamazdım.
Would you have loved him if he had been poor?
Eğer yoksul olsaydı, onu sever miydin?
You ought to have spent your money more carefully.
Paranı daha dikkatli harcaman gerekirdi.
He should have played better.
Daha iyi oynaması gerekirdi.
You shouldn’t have driven after drinking so much! You may have had an accident.
O kadar içtikten sonra araba kullanmamalıydın! Bir kaza yapabilirdin.
It has been two hours since he left; he should have arrived there by now.
Ayrılalı iki saat oldu, şimdiye kadar oraya varmış olması gerekirdi.
You may have seen her at the party last night.
Dün gece onu partide görmüş olabilirsin.
If you had come earlier, you might have seen her.
Eğer sen gelmiş olsaydın, onu görmüş olabilirdin.
You needn’t have dressed up; it will be an informal party.
Böyle şık giyinmene gerek yoktu, samimi bir parti olacak.
She needn’t have gone there; she could have called them.
Oraya gitmesine gerek yoktu, telefon da edebilirdi.
You may take any book that you like.
İstediğin kitabı alabilirsin.
We have to take our books with us no matter where we go.
Her nereye gidersek gidelim kitaplarımızı yanımıza almak zorundayız.
You can sit anywhere you like.
Nereye istersen oturabilirsin.
As I couldn’t reach her on the phone, I had to go to her house.
Ona telefonda erişemediğim için evine gitmek zorunda kaldım.
So long as you are going there, could you pass them a word?
Madem oraya gidiyorsun, benim için onlara bir haber iletir misin?
We left the party early, so that we could catch the last train.
Son trene yetişebilelim diye partiden erken ayrıldık.
I’ve looked at the telephone number again and again, in case I should forget it.
Unutmayayım diye telefon numarasına tekrar tekrar baktım.
I couldn’t find a taxi, so I walked home.
Taksi bulamadım, bu yüzden eve yürüdüm.
We could win this game if had better players.
Daha iyi oyuncularımız olsa, bu maçı kazanırdık.
We wouldn’t go to their party, even if they invited us.
Bizi davet etseler bile onların partisine gitmezdik.
You can’t go out, unless you tidy your room.
Odanı düzeltmezsen dışarı çıkamazsın.
She couldn’t please her husband, whatever she did.
Ne yaptıysa kocasını memnun edemedi.
Interesting as it was, I still couldn’t finish that book.
İlginç olmasına rağmen yine de o kitabı bitiremedim.
As much as I wanted to speak to her, I couldn’t get near her.
Onunla o kadar konuşmak istememe rağmen yanına yaklaşamadım.
As many friends as he had, he couldn’t find any when he was is need.
Onca arkadaşı olmasına rağmen muhtaç olduğunda hiçbirini bulamıyordu.
Why can’t you do it?
Neden onu yapmıyorsun?
You don’t have to go to bed as early as the children do.
Çocuklar kadar erken yatmak zorunda değilsin.
No one can work so hard and carefully as that boy does.
Kimse o çocuk kadar sıkı ve dikkatli çalışamaz.
If you can’t do it alone, I can help you.
Eğer onu tek başına yapamıyorsan, sana yardım edebilirim.
You don’t need a heavy coat, if you go to a summer resort.
Yazlık bir yere gidersen, kalın bir paltoya gereğin yoktur.
If you need any help, call me at once.
Eğer yardıma ihtiyacın olursa, hemen beni ara.
If you can’t swim well, don’t swim here.
Eğer iyi yüzemiyorsan, burada yüzme.
If I had any money now, I would lend some to you.
Eğer şimdi param olsaydı, sana biraz ödünç verirdim.
If I were you, I might accept the offer.
Senin yerinde olsaydım, teklifi kabul edebilirdim.
If they suddenly came in now, what would you do?
Şimdi ansızın içeri girselerdi, ne yapardın?
You might get hurt, if you fell down.
Düşecek olursan yaralanabilirsin.
If I had any time, I would be going to the sea with them.
Eğer zamanım olsaydı, onlarla beraber denize giderdim.
If you had left that letter on the table, everyone would have read it.
Eğer o mektubu masanın üstünde bırakmış olsaydın, herkes okurdu.
If you had studied hard all year, you would do well at the exam now.
Eğer bütün yıl sıkı çalışmış olsaydın, şimdi sınavda başarırdın.
Had I seen the fie, I would have reported.
Yangını görmüş olsaydım, bildirirdim.
If I had been there, I would have been killed too.
Eğer orada olsaydım, ben de öldürülmüş olacaktım.
I can’t forget being kept waiting by him for hours.
Onun tarafından saatlerce bekletilimi unutamıyorum.
Who can get this engine working again?
Kim bu motoru yeniden çalıştırabilir?
She will do what she can to go there.
Oraya gitmek için elinden geleni yapacak.
I can’t decide which to buy.
Hangisini alacağıma karar veremiyorum.
When can we meet again, Ahmet?
Ahmet, tekrar ne zaman buluşabiliriz?
Can we have lunch together?
Öğleyin beraber yiyebilir miyiz?
Would you like a cup of tea or coffee?
Bir fincan çay mı yoksa kahve mi istersiniz?
Would you like some more cake?
Biraz daha pasta ister misin?
I would like to try it.
Onu denemek istiyorum.
Perhaps we could go shopping together.
Belki beraber alışverişe gidebiliriz.
You must give up smoking, it’s harmful for you health.
Sigara içmeyi bırakmalısın, sağlığın için zararlı.
Would you like some more tea, some more cake?
Biraz daha çay, biraz daha pasta ister misiniz?
Could you pass the bread, please, Fatma?
Lütfen, ekmeği uzatır mısın Fatma?
Please, can you pass me the salad, Ahmet?
Ahmet, bana salatayı uzatabilir misin lüften?
Fatma, would you like some more chicken or vegatables.
Fatma biraz daha tavuk veya sebze ister misin?
Can you pass me the sugar, please, Canan?
Canan, lütfen bana şekeri uzatabilir misin?
Can I help you, madam?
Size yardım edebilir miyim, bayan?
Would you like anything else, Sir?
Başka bir şey istiyor musunuz, efendim?
I want to buy an interesting book for my friend.
Arkadaşım için ilginç bir kitap almak istiyorum.
What would you recommend?
Ne tavsiye edersiniz?
Would you like a detective story or a novel?
Dedetif hikayesi mi yoksa bir roman mı istersiniz?
I enjoyed this book very much, would you like to read it?
Ben bu kitabı çok beğendim, okumak ister misin?
Can you repair it?
Tamir edebilir misiniz?
Can you call a little later?
Biraz sonra arayabilir misin?
Come as fast as you can.
Mümkün olduğu kadar çabuk gelin.
What would you like to drink?
Ne içmek istersiniz?
Can I see your identification card?
Kimlik kartınızı görebilir miyim?
Could I use your telephone?
Telefonunu kullanabilir miyim?
Could I borrow your pen?
Dolmakalemini ödünç alabilir miyim?
Can you lower the price?
İndirim yapabilir misiniz?
May I sit here?
Buraya oturabilir miyim?
I can’t swim.
Yüzemem.
Can you come on Wednesday?
Çarşamba günü gelebilir misiniz?
I want to make an appointment to see Mr. Boztepe.
Bay Boztepe ile görüşmek üzere bir randevu istiyorum.
I want to cancel my appointment.
Randevumu iptal etmek istiyorum.
Could you describe him?
Onu tarif edebilir misin?
I want to ask you a question.
Size bir soru sormak istiyorum.
Why won’t you go to a doctor?
Niçin, bir doktora gitmiyorsun?
We must catch the bus.
Otobüse yetişmeliyiz.
I can understand but I can’t speak well.
Anlayabilirim fakat iyi konuşamam.
You can go and ask.
Gidip sorabilirsiniz.
You can eat it on your way to Ankara.
Onu Ankara’ya giderken yiyebilirsiniz.
Can you send him some post cards?
Ona birkaç (tane) posta kartı gönderebilir misin?
You can talk Turkish with him.
Onunla Türkçe konuşabilirsiniz
Can we go there?
Oraya gidebilir miyiz?
So you can go by yourselves.
Böylece kendi kendinize gidebilirsiniz.
So you can rest in Gold Park.
Böylece Altın Park’ta istirahat edebilirsiniz.
What can Ahmet put into the bag?
Ahmet çantaya ne koyabilir?
What can we eat there?
Biz orada ne yiyebiliriz?
Kaynak: