CENGİZ İMPARATORLUĞU

CENGİZ İMPARATORLUĞU
Kırgızların Orhun-Yenisey’deki Uygurları 840 yılında ortadan kaldırması ve ardından kendilerinin de Moğol hâkimiyetine girmeleriyle beraber, en eski Türk yurdu Moğolların eline geçmişti. Artık X. yüzyıldan itibaren gittikçe güçlenen Moğol kabileleri, Türklerin siyasî bir birlik oluşturamamasından da yararlanarak, faaliyetlerini artırmışlar, ancak kendileri de güçlü bir siyasî birlik oluşturamadıkları gibi üstelik birbirleriyle sürekli mücadele etmişlerdir. XII. yüzyılda en güçlü Moğol kabileleri Orhun-Tula boylarında yaşayan Kerayitler, Baykal gölünün güneyindeki Merkitler, İrtiş civarındaki Naymanlar idi. Bu sırada Karahıtaylar da Maverâünnehir’de Harezmşahlarla mücadele halindeydi. Cengiz Han’ın mensubu olduğu Kıyat kabilesi ve diğer Moğol kabileleri ise Onon-Kerülen boylarında dağınık hâlde yaşamaktaydılar.
1155 yılında dünyaya gelen Cengiz (asıl adı Temuçin), henüz çocuk iken Kıyat kabilesinin han sülalesi Borcigidlerden gelen babası Yesügey Bahadır’ın, Tatarlar tarafından öldürülmesiyle, kendini zorlu bir mücadelenin içinde bulmuştur. Kahramanlığı ve zekasıyla kısa zamanda sivrilen Cengiz, 20 yaşındayken, bölgede önemli bir güce sahip Kerayitlerin beyi Tuğrul’un himayesini kabul edip, Cacirat beyi Camuka ile de kan kardeşlik kurarak nüfuzunu ve gücünü artırmıştır. kongrat kabilesi beyinin kızı Börte ile yaptığı evlilik ise mücadelesinde ona büyük bir üstünlük sağlamıştır. Nitekim karısını kaçıran Merkitleri, Kerayit ve Caciratların yardımıyla yenilgiye uğratmış, ardından Buirnor Tatarlarını ezmiştir (1198). Cengiz’in, Tuğrul Han ile birlikte Moğolistan’da hâkimiyet kurmaya çalışmasına Camuka karşı çıkmışsa da, 1201’de yapılan savaşta Cengiz galip gelmiştir. Ardından Cengiz, Çağan ve Alçı Tatarları üzerine yürümüş, yenilgiye uğrayan Tatarların çoğu katledilmiştir (1202).
Temuçin’in gittikçe güçlenmesini kendi hâkimiyeti için tehlikeli bulan Kerayit hanı Tuğrul, ittifakı bozarak Temuçin’e karşı harekete geçmiş fakat yenilerek itaat altına alınmıştır (1203). Aynı yıl içinde Camuka’nın da katıldığı, Naymanların öncülüğündeki, Merkit, Oyrat, Tatar, gibi kabilelerin oluşturduğu ittifakla mücadeleye girişen Temuçin, uzun mücadelelerden sonra galip gelip, bütün Moğol kabilelerine hâkimiyetini kabul ettirmiştir(1206).
1206 ilkbaharında, Türk ve Moğol kabilelerinin katıldığı bir kurultayda Temuçin, Cengiz (Çingiz) adını alarak büyük kağan ilân edildi. Bu tarihten itibaren Cengiz, sıradan bir Moğol kabile lideri olmaktan çıkarak, cihanşümul bir devletin kurucusu ve hanı olmuştur. Özellikle devletin yeniden teşkilâtlanmasında, kendisine gönüllü katılan İdikut Uygurlarının ve Öngütlerin büyük tesiri vardır. Askerî sahada, devlet teşkilâtında ve daha sonraki dönemlerde tebarüz edecek olan kültür hayatında Türk tesiri açıktır. Nitekim Cengiz’in oğulları tarafından kurulacak çoğu devlet kısa zamanda Türkleşmiştir.
Büyük bir imparatorluk kurmayı hedefleyen Cengiz, ilkin, Kansu ve Ordos bölgesine hâkim olan Tibet kökenli Tangut devleti’ni itaat altına almış (1209) ardından, Kuzey Çin’deki Kin hanedanlığının merkezi durumundaki Pekin’i uzun süren savaşlar neticesinde yerle bir etmiştir (1215).
Tibet ve Çin’ hâkimiyetinden sonra Cengiz batıya yönelmiş ve önünden kaçarak sığındığı Kara Hıtay Devleti’ni sonradan eline geçiren Nayman prensi Küçlük’ün üzerine komutanı Cebe Noyan’ı takiple görevlendirmiştir. Nihayet Cebe Noyan 1218’de Küçlük’ü öldürmüş ve böylece Karahıtayları devletine katan Cengiz, Harzemşahlar ile komşu olmuştur. Büyük Selçukluların vârisi durumundaki Harezmşahlar ile Cengiz başlangıçta bir dostluk anlaşması imzalamışlar ise de Sultan Muhammed’in, Cengiz aleyhine Merkitleri desteklemesi ve Otrar şehrinde Moğol elçilik heyetinin esir alınıp, öldürülmesi üzerine anlaşma bozulur.
1220 yılında Cengiz’e bağlı kuvvetler Otrar’dan başlayarak Sığnak, Urkent, Barçınlıgkent’i ele geçirerek elçilik heyetinin intikamını kanlı bir şekilde aldılar. Buhara ve Semerkant gibi önemli şehirlerin ardından devletin merkezi olan Harezm bölgesindeki Gürgenç’te tahrip edildi. Böylece Harzemşah toprakları tamamen Cengiz’in eline geçmiş oldu (1221). Harzemşahların ortadan kalkmasıyla bütün Maveraünnehir, Afganistan ve Horasan imparatorluğa dâhil olurken bu bölgelerdeki yerleşik ve konar göçer Türk nüfusunun bir kısmı Moğol istilâsından kaçarak, Anadolu’ya Malazgirt’ten sonraki ikinci büyük Türk göçünü başlatmıştır.
Cebe Noyan ve Sebutey gibi komutanları vasıtasıyla Kafkasya ve Güney Rusya’ya seferler düzenleyen Cengiz Han, 1227 yılında yeni bir Çin seferine bizzat çıktığı sırada Kansu yakınlarında ölmüştür. Cengiz Han, Onon ve Kerülen ırmaklarının kaynağında, Burhan Haldun Dağları’nda gizli bir yere gömülürken, geride Karadeniz’den Büyük Okyanusa uzanan büyük bir devlet bırakmıştır.
Cengiz Han daha sağlığında, Türk-Moğol devlet anlayışına uygun olarak, ülke topraklarını oğulları arasında taksim etmiştir. Bu paylaşmaya göre büyük oğlu Cuci Deşt-i Kıpçak’ın, Çağatay Türkistan’ın, Ögeday doğu bölgelerinin ve küçük oğlu Toluy Moğolistan’ın hâkimi olacaktır. Ancak Cengiz’in ölümü ve merkezi kağanlığın zayıflaması ile beraber bu bölgelerde müstakil devletler kurulmuştur: Kubilay Hanlığı, İlhanlılar, Çağatay Hanlığı ve Altın Orda.
Kubilay Hanlığı (1280�1368)
Cengiz’in vasiyetine uyularak ölümünden sonra yerine, üçüncü oğlu Ögeday kağan seçildi (1228). Onun zamanında Kore, Kuzey Çin tamamıyla imparatorluğa bağlandı. 1237�1241 yıllarında Batı seferi ile Kıpçak ülkesi, Rusya ve bütün Doğu Avrupa ele geçirildi. Ancak Ögeday’ın ölümünden(1241) sonra, bir müddet eşi tarafından idare edilen devlete kurultay kararıyla, Cuci’nin oğlu Batu Han’ın itirazına rağmen, oğlu Kiyuk kağan seçilmiştir. Onun da 1248’de ölmesi üzerine bu kez Kiyuk’un eşi yine kağan seçilene kadar üç yıl devleti idare etmiştir. 1251’de toplanan kurultayda Toluy’un oğlu Mengü’nün kağan seçilmesiyle hâkimiyet Ögeday neslinden Toluy nesline geçer.
Fakat 1259 yılında ölen Mengü, yerine küçük kardeşi Arık Buka’yı vasiyet etmişse Kubilay, bunu tanımayarak komutanların da muvafakatıyla Pekin’de kağanlığını ilân eder ve böylece taht mücadelesi tekrar kızışır. Arık Buka’yı yenen Kubilay devletin merkezi olan Karakurum’a dönmeyerek Çin’de kalır. Çin geleneklerini benimseyen devlete, Cengiz İmparatorluğu’nun diğer kesimlerindeki bağlı devletler ve çoğu Moğol kabileleri sıcak bakmazlar. Nitekim İlhanlılardan başka gerçek bir bağlılık gösteren devlet olmamıştır. Neticede Kubilay Hanlığı Çin’de Yüan Hanedanı adıyla bilinen Çinlileşmiş bir hanedan dönemini başlatmıştır.
İlhanlılar (1256�1336)
Toluy’un oğlu Hülagü kardeşi Toluy’un oğlu Mengü “büyük kağan” sıfatıyla, kardeşi Hülagü’yü batıda yeni fethedilecek bölgelerin, Kösedağ savaşıyla tâbi durumuna düşmüş Anadolu’nun ve İran’ın idaresiyle görevlendirmişti(1253). Böylece İlhanlı Devleti’nin temeli atılmış oluyordu. 1256’da Amu Derya’yı geçerek İran’a giren Hülagü, hiç bir direnişle karşılaşmamış sadece kendisine karşı koyan İsmailî (Batınî) lideri Rükneddin’i ünlü Alamut kalesinde ele geçirerek bütün taraftarlarını ortadan kaldırıp, İran’ın zaptını tamamlamıştır. Sonra, Bağdat’ı ele geçiren Hülagu, Halife Müstasım ve aile fertlerini öldürmüş (1258). Halife ailesinden kaçabilenlere sahip çıkan Memlûk Sultanı Baybars bunlardan birini halife ilân ederek halifeliği Mısır’a taşımıştır. İlhanlılar’a karşı Memlûk, Altınorda ve Anadolu Selçukluları arasında bir ittifak oluşturulmaya çalışılmışsa da İlhanlıların Suriye, İran ve Anadolu’ya hâkimiyeti önlenememiştir.
İlhanlı hükümdarı Ahmet Teküdar (1282�1284), İslâmiyet�i kabul etmiş, Gazan Han zamanında (1295�1304) ise İlhanlıların tamamı artık Müslüman olmuştur. Gazan Han ile birlikte Türk ve İslâm karakteri İlhanlılarda bariz bir hâle gelmiştir. Ancak Ebu Said Bahadır Han (1316�1335) dönemindeki iç çekişmeler devleti yıpratmış ve ülkenin idaresi zamanla Azerbaycan’da Emir Çoban Oğulları ve Bağdat’ta Şeyh Hasan olmak üzere başlıca iki ailenin eline geçmiştir. Bu arada bir Uygur Türk’ü olan Eretna Bey Doğu Anadolu’da hâkimiyeti ele geçirerek, hükümdarlığını ilân etmiştir (1343).
Altın Orda Devleti (1227�1502)
Altın Orda Hanları, Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci neslindendir. Deşt-i Kıpçak’ın idaresini üstlenen Cuci’nin 1227 yılında ölmesi üzerine, on sekiz oğlundan en büyüğü olan Orda ile ikinci oğlu Batu, dedeleri Cengiz Han’ın yanına giderek han olmak istemişlerdi. Cengiz Han, orda adı verilen iki karargâhtan (otağ), altın aksamlı Ak-Orda’yı Batu’ya, gümüş aksamlı Gök-Orda’yı Orda’ya kurdurdu. Böylece ikinci oğul Batu’yu, babası Cuci’den sonra hanlık makamı için tercih etmiş oluyordu. Ak-orda veya Altın-orda adıyla Batu Han, Doğu Avrupa’ya kadar bütün Deşt-i Kıpçak’ın hâkimi olurken, kendisine bağlanan ağabeyi Orda, Gök-orda adıyla, İtil’den İrtiş’e kadar olan devletin doğudaki topraklarını yönetmekteydi. Devletin Başkenti Saray şehri idi. Bu olaydan sonra Batu, Sayın Han; Orda ise İçen Han lakapları ile anılacaklardır.
Batu’dan sonra başa geçen kardeşi Berke, İslâmiyetî kabul eden ilk Altın-Orda hanıdır ve devlet en parlak dönemini onunla yaşamıştır. (1256�1266). Özbek Han(1313�1340), zamanında ise İslâmiyet resmî din olarak kabul edilmiş ve zaten ordu ve halkının hemen tamamı Türk olan Altınorda Devleti tam bir Müslüman-Türk devleti hüviyetine bürünmüştür. Aynı dönemde devletin doğu kanadı olan Gök-Orda sülâlesi ortadan kaldırılarak devlet merkezileşmiştir. Fakat 1369 yılından sonra Cuci’nin diğer oğulları; Toğay-Timur ve Şiban neslinden gelenler güç kazanmışlardır. Toğay-Timur nesli, Altın-orda hanlık makamını ele geçirirken, Şiban neslinden gelenler de Batı Sibirya’da hükümran olmuşlardır.
Toktamış Han zamanında (1379�1396) Timur’un darbesi ile sarsılan Altın-Orda Devleti, Küçük Muhammed Han zamanında (1427�1440 ); Altın-Orda devleti bölünmeye başlamış ve nihayet, Şeyh Ahmet Han (1481�1502 ) ile birlikte devlet tamamen ortadan kalkmıştır.
Altın-Orda Devleti’nin zayıflayıp, yıkılmasıyla hâkim olduğu sahalarda yeni hanlıklar kurulmuştur.
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenilmiştir.

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.