Anadolu’da Beylikler dönemi mimarisi, Türk mimari tarihinde özel bir önem taşır. Beylikler dönemi mimarisi, Selçuklu ile Osmanlı mimarileri arasında bir köprü oluşturmaktadır. Bu dönemde bir yandan Selçuklu özellikleri sürmüş, öte yandan Osmanlı mimarisinden de etkiler alınmıştır. Beylikler dönemi sanatı ayrıca, kısa bir zaman içinde imparatorluk sanatına yükselmiş olan Osmanlı mimarisinin oluşumuna da katkıda bulunmuştur. Beylikler döneminden kalan mimari yapıtlar içinde Anadolu Türk mimarisinde tek örnek olarak bilinen birkaç yapının bulunması, bu çağın önemini daha da arttırmaktadır.
1077’de kurulan Anadolu Selçuklu devleti, Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesi yolunda büyük yararlıkları olan Türkmen boylarını, toprak açma siyaseti ile kuzey, batı ve güney Anadolu’da çeşitli sahil bölgelerine yerleştirmiştir. Ama 1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilen Selçuklular eski güçlerini yitirmişlerdir. Bu durum 1308’e kadar sürmüştür. Bununla birlikte, Selçuklu sanatı 13. yüzyıl sonuna değin çok önemli eserler verilerek kuvvetle yaşatılmıştır. Sınırlara yerleştirilmiş olan Türkmen beylikleri, Selçuklulardan sonra bağımsızlıklarını kazanarak Anadolu Türk mimarisine canlılık getiren yapıtlar vermişlerdir. Böylece, 14. yüzyılda sanat tarihinde “Beylikler Dönemi” olarak adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır.
Anadolu’da ilk kurulan beyliklerden biri olan Eşrefoğlu Beyliği, Beyşehir ve yöresinde egemen olmuştur. Beyşehir’de Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılmış olan cami (1297-99), Selçuklu dönemindeki ağaç direkli camilerin özelliğini sürdüren önemli bir yapıdır. Dikdörtgen planlı bu camide tahtadan iri mukarnas başlıkları olan 48 uzun direk kullanılmıştır. Mihrap yönüne dikey uzanan yedi neften oluşan bu yapıda daha geniş ve yüksek olan orta nefin mihrap önüne rastlayan bölümünde, tuğla payelere oturan bir de kubbe bulunmaktadır. Kuzeydoğuda yola uygun olarak eğri yapılmış olan kapının, Selçuklu portallerini anımsatan görkemli bir görüntüsü vardır. Doğu yönünde ise Eşrefoğullarının konik çatılı sekizgen türbesi bulunmaktadır. Camiye, mihrap yönüne doğru geçit veren, tamamen sırlı tuğla ve mozaik çini kaplı bir kapıdan girilir. Mihrap önü kubbesi ve gösterişli mihrabı ise sırlı tuğla ve mozaik çini süslemeleri ile Selçuklu dönemi çini süsleme geleneğini başarılı bir biçimde sürdürmektedir. Ceviz ağacından, kündekâri tekniğinde yapılmış olan minber ise ısa adlı bir ustanın ürünüdür.
Bir başka beylik de Birgi, Tire ve Selçuk yöresinde egemenlik kurmuş olan Aydın-oğulları’dır. Bu beyliğin önemli yapılarından biri Birgi Ulu Camii’dir. Aydınoğlu Mehmed Bey tarafından 1312’de yaptırılan cami, mihraba dik uzanan beş nefi ve mihrap önündeki kubbesi ile Selçuklu dönemi plan özelliğini sürdürmektedir. Orta nefi daha geniş olan yapı ahşap meyilli bir çatı ile örtülüdür. Güneybatıdaki minare ise firuze sırlı tuğlalarla süslüdür. Ayrıca yapının çeşitli yerlerinde geometrik örnekli zengin mozaik çini süslemeler bulunmaktadır.
Aydınoğullarının en önemli yapısı ise Selçuk’taki (antik Efes-Ayasulug) ısa Bey Camii’dir. Aydınoğlu ısa Bey tarafından 1374 yılında, şam’dan gelmiş olan Ali adlı bir mimara yaptırılmıştır (Ali ıbn el Dımışki). Bu yapıda dört granit sütunun oluşturduğu iki nef, bu kez mihraba paralel olarak uzanmaktadır. Ayrıca bu iki nefin tam mihrabın önüne rastlayan kısımları ise arka arkaya iki kubbe ile örtülmüştür. Böylece mihrap yönünü belirten bir tür transept oluşmuştur. ıkinci kubbenin üçgen pandantiflerinde ise firuze, koyu mavi ve sırsız kırmızı tuğladan kesilmiş altıgenler ve üçgenlerle yapılmış mozaik çini süsleme bulunmaktadır. Nefleri ayıran dört sütundan üçü mukarnas başlıklı, biri de kompozit Roma başlığıdır (devıirme malzeme). Cami bu planıyla şam Emeviye Camii’nden gelen ve Artuklu dönemi camilerinde gelişmiş olan bir etkiyi sürdürmektedir. Öte yandan, düz ahşap çatılı revakları ve ortadaki sekizgen havuzu ile Osmanlılarda gelişecek olan revaklı avlu düşüncesine de öncü olmuştur. ısa Bey Camii mermer kaplı batı cephesi, mukarnaslı pencere dizileri, iki renkli taş geçmelerle süslü portali ile aynı zamanda, Osmanlı cephe mimarisinin de öncüsü durumundadır.
Manisa ve çevresinde yerleşmiş olan Saruhanlı Beyliği’nin önemli yapısı ise Manisa Ulu Camii’dir.
Saruhanoğlu ıshak Bey tarafından 1376’da yaptırılan cami, 1378’de eklenen türbe ve medrese ile bir külliye halindedir. Külliye düşüncesi ile Selçuklu dönemi geleneğini sürdüren yapının planı Beylikler döneminde tek örnek olan, ama daha sonra Osmanlı mimarisinde büyük bir gelişme gösteren sekiz dayanaklı kubbeyi sunmaktadır. Yapının revaklı avlu kısmı ile cami bölümü, hemen hemen bir planın iki yarısı halindedir. Caminin planı mihrap duvarına paralel, yedi bölümlü dört neften oluşmaktadır. Mihrap duvarına bitişik iki sütun ve altı serbest payeye dayanan sekizgen mihrap önü kubbesi ise 10.80 m. çapındadır. Manisa Ulu Camii’nin sekiz dayanaklı kubbesi, merkezi bir mekan yaratılması yolunda Osmanlı mimarlarını etkileyen önemli bir gelişmedir. Camiden bir duvarla ayrılmış revaklı avlu ise kubbe mekanı ile aynı büyüklüktedir. Avlunun ortasında ayrıca bir de havuz bulunmaktadır. Yapının abanoz ağacından minberini ise, daha sonra Bursa Ulu Camii’nin minberini de yapan Antepli Mehmed bin Abdülaziz gerçekleştirmiştir. Caminin batısında ise, Emet bin Osman adlı bir usta tarafından yapılmış olan iki katlı, tek eyvanlı, asimetrik planlı medrese ve ıshak Çelebi’nin pandantif kubbeli türbesi bulunmaktadır.
Anadolu’nun güneybatısında, Muğla, Peçin, Milas ve Balat’da beylik kurmuş olan Menteşe Türkmenlerinin yapıları ise, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin etkileri ile biçimlenmiştir. Bununla birlikte Menteşeli Beyliği, çeşitli etkileri özümlemiş ve özgün bir mimari üslup yaratarak Anadolu Türk mimarisinde önemli bir yer kazanmıştır.
Milas’da Erhan Bey tarafından yaptırılan Hacı ılyas Camii ile Ahmed Gazi’nin 1378’de bol devıirme malzeme kullanarak yaptırdığı Milas Ulu Camii bu beyliğin önemli camileridir. Menteşelilerin bir başka önemli yapısı da Yıldırım Bayezid’in Menteşe valisi Hoca Firuz tarafından 1394’de yaptırılmış olan Firuz Bey Camii’dir. Milas’daki Firuz Bey Camii, planıyla ilk dönem Osmanlı mimarisinin önemli bir tipini sunar. Bu plan tipi, “Zaviyeli camiler” olarak adlandırılmaktadır. Firuz Bey Camii, kalın payelerin taşıdığı zikzak yivli sivri kemerli cephesi ve giriş bölümünün üzerindeki kubbesiyle hareketli bir cephe düzeni sunar. Görkemli bir mihrabın bulunduğu asıl ibadet mekanının üstü ise, dekoratif tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Mukarnaslarla çevrili mihrap, yazı, kandil ve rumi-palmet motifleri ile süslenmiştir. Mihrap pervazında ise mimar Musa bin Aptullah ve nakkaş Musa bin Adil’in adları yazılıdır.
Yıldırım Bayezid’den sonra yeniden bağımsızlığını kazanan Menteşeli Beyliği’nin bir başka önemli yapısı da Balat’ta (antik Milet) ılyas Bey tarafından 1404’de yaptırılmış olan camidir. Tek kubbeli olan ılyas Bey Camii’nin kandil ve mukarnaslı nişlerle süslü gösterişli bir mihrabı vardır. Yapının en ilginç yönü ise cephesidir. Ana cephede son cemaat bölümünün yerini alan ve eyvan türü büyük bir kemerle dışarı açılan kısımda üç bölümlü değişik bir düzen görülür. Cephe sanat tarihinde “Bursa kemeri” diye adlandırılan kemerlerle bölümlenmiştir. Ayrıca geometrik motifli ajurlu şebekeler, renkli taş ve içine firuze sırlı çiniler kakılmış geometrik taş süslemeler yapıya çok etkileyici bir görünüm kazandırır. Tümüyle mermer bloklarla kaplı öteki cephelerde ise iki katlı pencereler vardır.
Menteşeliler medrese mimarisinde de yenilikler getirmişledir. Peçin’de Ahmet Gazi tarafından 1375’te yaptırılmış olan medrese, dikdörtgen biçimli avlusunun çevresindeki düz tonozlu on hücresi ve büyük eyvanın yerini alan, üstü kubbe ile örtülü mekanı ile değişik bir plan gösterir. Ana eyvanın kubbe ile örtülmesi, daha sonra Osmanlı mimarisinde rastlanacak bir yeniliktir. Avluya açılan eyvan kemerinin köşe dolgularında ise bayrak tutan bir aslan kabartması olan taş levhalar yer almaktadır. Sağ taraftaki aslanın tuttuğu bayrakta Ahmet Gazi’nin adı yazılıdır. Medresenin ana cephesi iç içe oturtulmuş kemer sıralarıyla Gotik bir etki uyandırır.
Kütahya ve civarında kurulmuş olan Germiyanlı Beyliği’nin camileri, üç bölümlü son cemaat yerleri bulunan tek kubbeli yapılardır. 1377 tarihli Kurıunlu Camii, 1433 tarihli ıshak Fakih Camii ve Germiyanlı Beyliği’nin Osmanlı ülkesine katılmasından sonra, 1487’de inşa edilmiş olan Hisarbey Camii bu türden yapılardır. Germiyanlı emirlerinden Umur bin Savcı’nın bir rasathane olarak yaptırdığı Vacidiye Medresesi (1314) ise, Selçuklu kubbeli medreseleri tipindedir. Germiyanlılardan IŞ. Yakup bey’in yaptırdığı imaret ise, tepesi açık büyük bir kubbe ile örtülü şadırvanlı avlu mekanı ve yanlardaki ikişer küçük kubbeli bölümleriyle Osmanlı mimarisinin az önce de sözünü ettiğimiz karakteristik planı zaviyeli tipe girer.
Eğridir ve Korkuteli yöresinde ise Hamitoğulları Beyliği egemen olmuştur. Eğridir’deki Taş Medrese bu beyliğin en önemli yapısıdır. Dündar Bey tarafından 1302 yılında yaptırılmıştır. 1238 tarihini taşıyan anıtsal portali ise aslında bir Selçuklu kervansarayına aittir. Tamirlerle değişmiş olan medrese, iki katlı revaklı avlulu ve iki eyvanlı bir plan sunar. Korkuteli’ndeki Sinaneddin Medresesi de iki katlı ve eyvanlı oluşuyla Selçuklu geleneğini sürdürür. Hamitoğullarının Antalya kolu ise Tekeliler adını taşır. Bu kentteki Yivli Minare Camii adını, aslında bir Selçuklu yapıtı olan minareden alır. Cami minareden ayrı olarak 1373’de Mübarizeddin Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır. 12 sütuna oturan altı kubbeli bir yapıdır.
Anadolu’daki Selçuklu beyliklerinin en büyüğü ise Karamanoğullarıdır. Ermenak, Karaman, Konya, Aksaray, Niğde ve Anamur yörelerinde egemen olmuşlardır. Selçuklu sanatının üslup ve geleneğine en çok bağlı kalan bu beylik, uzun süren egemenliği süresince Osmanlı sanatından da etkiler almıştır. Karamanoğulları cami mimarisi açısından belli bir yenilik getirmemişlerdir. Sütun ve payelere dayanan kemerler üzerine düz ahşap çatılı, mihrap önü kubbeli ya da tek kubbeli camiler yapmışlardır. Bu camilerin çoğunda nefler mihraba paraleldir.
Ermenak Ulu Camii mihraba paralel üç nefli bir yapıdır. Son cemaat yeri ise batıda iki kemerle açılan bir bölüm halindedir. Geometrik süslemeli alçı mihrabında firuze sırlı çiniler kakma tekniğiyle işlenmiştir. Karamanoğullarının öteki camileri arasında Karaman’daki Arapzade Camii ve Aksaray Ulu Camii de bulunmaktadır.
Karamanoğulları, medreseleriyle de Selçuklu geleneğini sürdürmüşlerdir. Emir Musa Bey’in Ermenak’da yaptırmış olduğu Tol Medrese, iki eyvanlı ve revaklı avlulu bir yapıdır. Ancak portalindeki örgülü kaval silmeleri ve kapı üstündeki penceresi ile Selçuklu portal düzeninden ayrılır.
Karaman’daki Hatuniye Medresesi ise, Osmanlı Sultanı I. Murad’ın kızı ve Karamanoğlu Alaeddin Bey’in hanımı olan Nefise Sultan tarafından 1382’de Numan bin Hoca Ahmed adlı bir ustaya yaptırılmıştır. ıki eyvanlı, sütunlarla taşınan revaklı avlulu yapı, hücrelerinin üstünün kubbe ile örtülü olması nedeniyle Osmanlı mimarisinin etkilerini gösterir. Mermer portalin bordüründeki süslemeler ise, Selçuklu döneminden Sivas Gök Medrese portalinin süslemelerini daha sade olarak yineler.
Niğde’deki Ak Medrese (1409) ise iki katlı ve iki eyvanlı bir yapıdır. Cephe düzeni açısından Selçuklu döneminden ayrılan özelliklere sahiptir. Yuvarlak pencereler ve çifte kaş kemerlerle dışarıya açılan ikinci katı, Osmanlıların Bursa’daki Hüdavendigar Camii ile benzerlikler gösterir. Bu cephedeki dışarıya taşkın yüksek portal, mukarnaslı kavsarayı çevreleyen büyük kaş kemer, birer yenilik olarak ortaya çıkar.
Karaman’da IŞ. ıbrahim bey tarafından 1433’de yaptırılan ımaret, iki katlı giriş mekanı ve avlusunun üstünü örten kubbesi ile Selçukluların kubbeli medrese planını sürdürür. Yapının renkli sırla boyama tekniğinde yapılmış ve altın yaldızla süslenmiş görkemli çini mihrabı, bugün İstanbul’da Çinili Köık’te sergilenmektedir.
Candaroğulları ise Kastamonu, Sinop ve Safranbolu’yu içine alan bölgede egemen olmuşlardır. Bu beyliğin Sinop kolu daha sonra ısfendiyaroğulları adı ile tanınmıştır. Candaroğulları, Osmanlıların üç bölümlü son cemaat yeri olan tek kubbeli ya da zaviyeli dediğimiz türdeki camilerini örnek almışlardır.
Kastamonu’daki ıbn-i Neccar Camii (14. yüzyıl ortası), üç kubbeli son cemaat yeri ve tromplu kubbesi ile ilk Osmanlı camilerine benzeyen bir yapıdır. Kitabesine göre 1353’de Dülgeroğlu adıyla tanınan Murad oğlu Hacı Nusret tarafından yaptırılmıştır. Candaroğullarının en önemli yapısı Kastamonu’daki ısmail Bey Külliyesi’dir. Cami, türbe, medrese, imaret, han ve hamamdan oluşan yapı kompleksi Osmanlı külliyelerine benzer. Önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri olan cami 1454 tarihlidir. Caminin portalindeki altıgenli zencerek motifi, bu beyliğin sevilen bir süsleme ögesi olarak, daha önceki Sinop Ulu Camii’nde de kullanılmıştır. Bu motif, aslında bir Selçuklu yapısı olan Sinop Ulu Camii’nin ısfendiyar Bey tarafından yaptırılan 1429 tarihli mihrabında yer almaktadır.
ılhanlıların gerek Anadolu’daki egemenlikleri sırasında, gerek 1335’teki par-çalanmalarından sonra bazı Türkmen beylikleri ortaya çıkmış ve devlet niteliği taşıyan topluluklar kurmuşlardır. Bunlara ait yapılar arasında Anadolu Türk mimarisinde form açısından tek örnek olarak kalanlara da rastlanmaktadır. Kırşehir’deki Aşık Paşa Türbesi bunlardan biridir. Bu türbe, Sivas ve Kayseri yöresinde Uygur Türklerinin kurduğu Ertenalı Beyliği’nin bir yapısıdır. Ertanalılar özellikle mezar anıtı mimarisine yenilik getirmişlerdir. 1322 tarihli yapının tümüyle mermer kaplı asimetrik uzun cephesinde portal yana alınmıştır. Ayrıca yüksek kasnaklı kubbe ile örtülü türbe mekanı ile Selçuklu mezar yapılarından ayrılan bir üslup sunar. Dar ve uzun portal nişi ise istiridye kabuğu biçiminde sonlanır.
Ertanoğlu şeyh Hasan Bey’in Sivas’aki türbesi ise Güdük Minare olarak bilinir. 1347’de yapılmış olan yapı, Selçuklu kümbetlerinden farklı bir üslup gösterir. Türbenin kesme taştan kare kaidesi üzerine sırlı tuğlayla süslü silindirik bir gövde yerleştirilmiştir. Kayseri dışındaki Köık Medrese ise Emir Ertena’nın hanımı için yapılmıştır. Değişik planı ile Anadolu’daki tek örnektir. Yapının genel görünümü, kesme taş duvarları ve mazgallarıyla medreseden çok bir kaleyi andırmaktadır. Revakların çevrelediği avlunun ortasında piramit kubbeli sekizgen bir kümbet yer almaktadır. Yapı medrese olarak adlandırılmasına rağmen, Selçuklu dönemi medrese planından ayrılmakta, ortasında bir mezar anıtı bulunan değişik bir “ribat” karakteri kazanmaktadır.
Doğu Anadolu’da Van yöresinde devlet kurmuş olan Türkmenlerden Karakoyunlular, egemen oldukları bölgeyi daha sonra Azerbeycan’a kadar genişletmişlerdir. En önemli yapıları Van Ulu Camii, ne yazık ki bugün tümüyle yıkıktır. Daha 1913’de harap bir durumda olan caminin minaresinden küçük bir bölüm kalmıştır. Daha önce saptanmış plan ve resimlerine göre, mihrap önünde içi mukarnaslarla dolgulu 9 m. çapında büyük bir kubbe bulunuyordu. Mihrap duvarına ve beş kalın payeye oturan kubbeli bölümü ise üstleri çapraz tonozlarla örtülü mekanlar çeviriyordu. 1970-73 yıllarında sürdürülen kazılarda yapının içini süsleyen derzli tuğla ve renkli stucco (ıtuko) kaplamalar bulunmuştur. Süslemenin üslubu ve kompozisyonu Büyük Selçuklu yapılarının süslemesine çok benzemektedir. Ancak kubbe konstrüksiyonu ve tonoz süslemelerinin tekniği, 14. yüzyıl üslubuna yakınlık gösterir. Bu özellikler gözönüne alındığında tarih açısından en uygun dönem, Kara Yusuf’un saltanat yılları (1389-1400) olmaktadır.
Karakoyunlu mezar yapıları Selçuklu dönemi kümbet mimarisini sürdürmüştür. En önemli örneklerden biri Gevaş’taki 1385 tarihli Halime Hatun Kümbeti’dir. Sekizgen bir gövde üzerine piramidal çatıyla örtülüdür. Aynı özellikler Ahlat’taki Erzen Hatun Kümbeti için de söz konusudur. Karakoyunluların öteki mezar yapıları ise, Van gölünün kuzey kıyısındaki Kadem Paşa Hatun Kümbeti ile Patnos yolundaki Anonim Kümbet’tir.
Karakoyunluların yerine geçen Akkoyunlu Türkmenleri ise, Doğu Anadolu’dan Herat’a kadar uzanan geniş topraklarda büyük bir devlet kurmuşlardır. En önemli yapıları ise ilk merkezleri olan Diyarbakır’da bulunmaktadır. Ünlü hükümdarları Uzun Hasan döneminde yapıldığı kabul edilen Safa ya da ıparlı Camii, Akkoyunlu mimarisindeki merkezi plana doğru olan büyük gelişmeyi sergiler. Büyük tromplu kubbenin önünde beş kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır.
Cami yöresel yapım olan levha çinilerle kaplıdır. Yine Diyarbakır’daki Ayni Minare ve şeyh Matar Camileri, Akkoyunluların Osmanlı camilerine benzeyen yapılarıdır. Akkoyunluların Mardin’deki yapıları arasında ise, Sultan Kasım Medresesi hemen dikkati çeker. Artukluların Sultan ısa Medresesi’ne benzeyen bu yapı, iki katlı olup cami ve türbe ile bir külliye halindedir. Akkoyunlu mezar yapıları içinde en ilginç olanı Ahlat’taki Emin Bayındır Kümbeti’dir. 1492’de basit bir camiye bitişik olarak yapılan kümbet, yüksek bir kaide üzerinde silindirik gövdeden oluşur. Bu gövde güney yönünde sütunlar üzerine oturan kemerlerle dışarıya açılmıştır. Konik külahla örtülü yapının mimarı, kitabesine göre Baba Can’dır. Akkoyunluların bir başka mezar yapısı da Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in Hasan Keyf’de, Dicle nehrinin kıyısındaki türbesidir.
Dulkadır Türkmenleri ise 1337’de Maraş ve Elbistan bölgesinde bir beylik kurmuşlar, kısa zamanda Malatya, Harput ve Kayseri’yi de ele geçirmişlerdir. Mısır Memlükleri ile Osmanlılar arasında bazen birine, bazen ötekine bağlı kalarak 1522’ye kadar egemenlik sürmüşlerdir. Yapıtlarında bölgenin özelliği olarak, Selçukluların olduğu kadar Osmanlı ve Memlük sanatının da etkileri görülür.
Dulkadıroğullarının önemli camilerinden biri Osmanlı üslubundaki Elbistan Ulu Camii’dir. Osmanlıların yönetimi sırasında şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey’in başa geçtiği zamanda yapılmış olduğu kabul edilir. Dört kalın paye üzerine oturan orta kubbeyi dört yanda yarım kubbeler çevrelemekte, köşelerde de küçük birer kubbe bulunmaktadır. Ön kısımda ise üç çapraz tonozlu son cemaat yeri vardır. Yapının mihrabındaki dekoratif taş süslemeler memlük sanatının etkisini gösterir. Maraş Ulu Camii ise mihraba dik uzanan yedi nefi ile Selçuklu geleneğini sürdürür. Kitabesine göre, Kansu Gavri zamanında Dulkadırlılardan Süleyman Bey’in oğlu Alaüddevle tarafından 1496 tarihinde yaptırılmıştır.
Dulkadıroğullarının medreselerinen biri de Maraş’taki Taş Medrese’dir. Yapı asimetrik planıyla Memlük medreselerine yakınlık göstermektedir. Ana eyvanın yerini ortada kubbe, yanlarda dar tonozlarla örtülü mescit almıştır. Avlunun batısında tonozla örtülü üç küçük oda, bunların karışsında da sonradan eklenmiş tonozlu bir mekana bitişik olan türbe yer alır. Bu beyliğin medrese alanındaki başka bir yapısı da, Melik Nasırüddin Mehmed Bey tarafından 1432’de yaptırılmış olan Kayseri’deki Hatuniye Medresesi’dir.
Son olarak, Ramazanoğulları Beyliği üzerinde duracağız. Oğuz boylarından biri olan Ramazanoğulları, beyliklerini 1378’den itibaren Adana, Sis, Ayas ve Payas bölgelerinde kurmuşlardır. Ramazanoğulları da Mısır Memlükleri ile Osmanlılar arasında kalmışlar, 1510’a kadar Memlüklere, sonra da Osmanlılara bağlı olarak idare edilmişlerdir. 1516’da da Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na katılmışlardır. Ancak beylik özelliklerini 1608’e değin sürdürmüşlerdir. Ramazanoğullarının en önemli yapısı türbe ve medrese ile bir külliye halinde olan Adana’daki Ulu Cami’dir. Ulu Cami, Selçuklu ve Osmanlı mimarisiyle güneyden gelen Memlük etkisini birleştiren bir yapıdır. ıç avluya açılan kapılardaki ve minberdeki kitabeye göre, 1513’de Halil Bey tarafından yapımına başlanmış, 1541’de oğlu Piri Mehmed Paşa tarafından bitirilmiştir. Siyah ve beyaz renkte mermer levhalarla süslü doğu portali ile daha yalın batı portalinden bir iç avluya girilmektedir. Avlunun kuzey ve batı yönünü kiremit kaplı kubbeler çevirir.
Cami, kıbleye paralel yerleştirilmiş dört sütunun oluşturduğu iki nefe sahiptir. Mihrap önü kubbe ile örtülüdür. Öteki bölümler ise çapraz tonozla kaplıdır. Kırmızı, siyah ve beyaz mermer kaplamaların bulunduğu mihrapta, natüralist çiçeklerin de yer aldığı çok kaliteli ıznik çinileri vardır. Doğu portaline bitişik ve öne çıkıntı yapan minare ise renkli taş kuşakları, düğümlü kemer nişleri ve sekizgen köşeli gövdesi ile Memlük minarelerine benzemektedir. Caminin doğusuna bitişik türbedeki lahitler de çini ile kaplıdır. Kitabelere göre bu lahitler, Emir Halil Bey ve Piri Paşa’nın iki oğlu, Mehmed şah ile Mustafa’ya aittir. Yine caminin doğusunda ise, Piri Paşa tarafından 1540’da yaptırılmış olan medrese yer almaktadır.
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmilmiştir