Çoğu kadın gibi benim de en büyük tutkum, almaktan hiç bıkmayacağım, dolaba dizip izledikçe mutlu olduğum ayakkabıların tarihçesini öğrenmek bana çok eğlenceli geldi. Ayakkabının bence en ilginç özelliği aslında kıyafeti tamamlayan bir aksesuar olmasına rağmen yıllar içerisinde en önemli stil tamamlayıcısı ve statü göstergesi haline gelmesi. Geçmişe dönüşün yaşandığı son yıllarda umarım bu yazı size biraz olsun yardımcı olur.
M.Ö. 2000: Mısırlılar ayaklarını korumak üzere papirüs yapraklarından dokunmuş sandaletler yarattılar ve ilk ayakkabının mucidi oldular. Daha sonra Yunanlılarda görülen kalın tabanlı deri sandaletler çeşitli renklere boyanıp yaldızlanarak süslendi ve ayağın üst kısmından geçen şeritlerle bağlandı. Zamanla bu sandaletler statünün göstergesi oldu. Kadınlar kullandıkları mücevherlerle , erkekler ise taktıkları değerli taşlarla toplumsal sınıflarını yaklarına yansıtırken , kraliyet ailesi, tüccarlar, aktörler hep ayrı sandaletler giydi.
M.Ö. 1100: Çizme savaşlarda ayak koruyucusu olarak doğdu. M.Ö. 1100 yılında Asurlular daha dersinden yapılmış, tabanı metal parçalarla güçlendirilmiş bağcıklı çizmeyi geliştirdiler.
M.Ö. 600: Ayağı tamamen kavrayan ilk renkli deri ayakkabılar yüksek sınıfa ait Yunan kadınları tarafından giyildi.
16. Yüzyıl: Ayakkabıda topuk bir gereksinim sonucu ortaya çıktı. Topuğun önemi ayak üzengide kaldığından ata binenler tarafından keşfedildi. Kral 19. Louis’nin kısa boyundan dolayı ayakkabılarına topuk eklenmesi soylu kadın ve erkekler tarafından taklit edildi. Ancak topuklu ayakkabının şıklığın bir simgesi olarak ortaya çıkışı , 1533′de Floransa’nın ünlü ailelerinden Medicilerin kızının Dük ile düğünde giyeceği ayakkabıyı Leonarda Da Vinci’nin tasarlamasıyla ortaya çıktı.
21. Yüzyıl: 21. yy ile birlikte ayakkabıdaki gelişimlerin seyrekliği yerini modanın hızlı takibine ve uyumuna bıraktı. 1900′lerin başında gündüzleri çizmeler ve bağcıklı botlar tercih edilirken geceleri topuklu ayakkabılar kadınların ayaklarını süsledi. 1917′de ise ayakkabı tarihinde bir devrim yaratan Converse doğdu. 1920′li yıllarda eteklerin kısaldığı ve çorapların dizlere kadar çekildiği pippi uzunçorap modası, kısa topuklu ve kapalı burunlu ayakkabılarla tamamlandı… Kısa süren bu trendin ardında ise yumuşak renklerin kullanımıyla, Coco Chanel ve Madeleine Vionnet tarzı şıklık ve zarafet kendini kadınlarda gösterdi. Ayakkabının başına gelen kalıcı değişimlerden biri de kadınlar içn platfrom topuk,erkekler için ise makosen ayakkabıdır. ****isinin sembolü incecik topuklu stilettolar 1940′larda başladı ve 50′lerde devam etti. Tüm bu şıklığın yanısıra Adidas ve Puma’nın ses getidiği bir dönem başladı. Günümüzde deja vu olarak yaşadığımız 60′larda döneme damgasını vuran go-go boots her kadının ayağını süslemeye başladı. Minicik eteklerle ve daracık pantalonlarla giyilen bu botların hepimizin beynine kazındığı bir gerçek.
1970′lerde mini şortları, puantiye ve çiçek desenlerine uygun olarak kadınlarda platform topuklu çizmeler ve ayakkabılar, erkeklerde ise platform topuklu makosenler revaçtaydı. 80′li yıllarda ayakkabılarda topukların kısaldığı ve yumuşak renklerin hakim olduğu klasik stiller ön plana çıktı. Espadriller bu döneme damgasını vurdu. Prada ilk pret-a-porter kıyafet koleksiyonu ile birlikte yeni bir ayakkabı serisi tasarladı ve bir anda zenginliğin simgesi haline geldi. 90′lı yıllara geldiğimizde oldukça farklı tarzda ayakkabılar kullanımlarına göre popülerlik kazandı; çizmeler, sandaletler, düztabanlı ayakkabılar…
Günümüze bakıldığında eskiden uzun seneler devam eden ayakkabı modası artık sezonlara göre değişir olduğunu görüyoruz. Hatta bu değişimler o kadar fazla oldu ki sonunda vintage akımıyla modada geriye dönüş başladı…
Alıntı
Kaynak: www.tekblogcu.com izni ile alınmıştır