BİRİNCİ DÜNYA HARBİ ESNASINDA ÇANAKKALE CEPHESİNDE OSMANLI- ALMAN ASKERİ İTTİFAKI ve SONUÇLARI

BİRİNCİ DÜNYA HARBİ ESNASINDA ÇANAKKALE CEPHESİNDE OSMANLI- ALMAN ASKERİ İTTİFAKI ve SONUÇLARI
I. BİRİNCİ DÜNYA HARBİ ÖNCESİNE GENEL BİR BAKIŞ
I.I. AVRUPA’DAKİ GELİŞMELER
Türk Tarihinin dönüm noktalarından biri olan Birinci Dünya Harbi , XIX. yüzyıl başından itibaren Avrupa’da meydana gelen çeşitli değişimlerin bir neticesidir.
Fransız İhtilâli ile ortaya çıkan çeşitli siyasî fikir akımları Avrupa’da yayılarak gelişmeler göstermiş ve zamanla Avrupa’nın çehresini değiştirmiştir. En etkili fikir akımlarından biri Fransız İhtilâli ile canlanan milliyetçilik akımı olmuş bu da ulusal devlet sisteminin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu sayede milli birliklerini çeşitli aşamalar sonucu kurmaya başlayan Avrupa Devletleri , kendi milli çıkarlarına göre hareket etmeye başlamışlardır. Bu da emperyalizm akımı ile güç kazanıp zamanla sömürgeciliğe dönüşmüştür. Sömürgecilik ile yayılmaya başlayan Avrupa Devletleri arasında ekonomik ve stratejik çıkarlar sağlama mücadelesi de böylece başlamıştır.
Sonuç olarak 1871 – 1914 yılları arasındaki siyasî ve diplomatik gelişmeler Birinci Dünya Harbi’ne neden olmuştur. Bu dönemi incelediğimizde üç ana kısma bölündüğünü görmekteyiz. Bu kısımlar ana hatlarıyla :
• Avrupa’da Alman Üstünlüğü( 1871 – 1890 )
Almanya’nın siyasî birliğini kurduktan sonra başbakanı olan Bismarck’ın izlediği siyaset, Almanya’nın kesin bir üstünlük kazanmasını ve bunun sonucu olarak Üçlü İttifâk’ın oluşmasını sağlamıştır.
Bismarck’ın siyaseti iki ana kısımdan oluşuyordu. Bunlardan ilki , daha yeni siyasi birliğini sağlamış olan Almanya’nın güçlenmesi ve sağlam temellere dayanması için gerekli olan zamanın kazanılması idi. Bu da ancak dış siyasette huzurun yani barış ortamının sağlanması ile mümkündü.
İkinci kısımda ise 1870 -1871 Almanya – Fransa Harbi’nde, Fransa’nın mağlubiyeti ile elinden çıkan Alsace ve Lorraine gibi iki önemli toprağını geri almak isteyeceği düşüncesi ile başlayabilecek olan savaşın engellenmesi idi. Bu da ancak Fransa’nın intikam için ittifâk yapabileceği devletleri Almanya’nın yanına çekerek yalnız bırakılması ile olabilirdi.
1890’da yeni imparator II. Wilhelm ile fikir çatışmaları sonucu ayrıldığı başbakanlığı süresince izlediği siyaseti bir dizi anlaşmalarla – bunlar Rusya ve Avusturya ile yapılmıştı – perçinledi ve Almanya’nın üstünlüğünü sağladı.
• ¨ Avrupa’da Denge ( 1890 – 1904 )
Bismarck’ın başbakanlıktan ayrılmasıyla dış politikanın II. Wilhelm’in eline geçmesi, Almanya’nın Avrupa’da üstünlüğünün sona ermesine ve bir dengenin oluşmasına neden oldu. Dış politikayı istediği gibi uygulayamayan II. Wilhelm, Almanya’nın içinde bulunduğu İttifâk Devletleri’nin karşısına İtilâf Devletleri olan Rusya, Fransa ve İngiltere bloğunun oluşmasında etkili oldu. Üçlü İtilâf 1874 Fransız – Rus ittifâkı , 1904 İngiliz – Fransız sömürge antlaşması ve 1907 İngiliz – Rus sömürge antlaşmalarıyla oluştu.
Blokların Çatışması ( 1904 – 1914 )
Üçlü İttifâk ve Üçlü İtilâf Devletleri’nin oluşmasıyla iki bloğa bölünen Avrupa’da çatışmalar başlamıştı. Denizde ve karada daha güçlü olan İtilâf Devletleri’ne karşı İttifâk Devletleri silahlanma yoluna gidince iki blok arasında silahlanma yarışı başlamış oldu. Bu yarış ile çatışmalar daha da arttı ve sonuç olarak 28 Haziran 1914 günü Avusturya – Macaristan Veliahtı’nın bir Sırplı tarafından öldürülmesi gibi basit bir suikast olayı Birinci Dünya Harbi’nin başlamasına neden oldu.
I. II. OSMANLI DEVLETİ’NİN DURUMU
Avrupa’da tüm dengeler değişip umumi bir harbe doğru yol alınırken , Osmanlı Devleti’nde ise başarısızlıkla sonuçlanan ve maliye , nüfus , askerî kuvvetler gibi çeşitli yönlerden önemli derecede zayıflatan Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nın yorgunluğu vardı. Büyük topraklar kaybedilmiş , halkta ise moral düşüklüğü artmıştı. Böyle bir ortamda çoğalan siyasî akımlar ve fikir akımları arasındaki çatışmalar çoğalmış imparatorluk iyiden iyiye çözülmeye başlamıştı.
Osmanlı Devleti’nin bu karışık döneminde iki siyasî parti göze çarpmaktaydı ki bunlar zaten kendi aralarında tam bir çatışma halindeydi. Farklı fikir akımlarından doğan İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilâf Partileri içinden nispeten daha güçlü denilebilecek İttihat ve Terakki Partisi iktidara gelmişti.
Devleti içeride ve dışarıda bulunduğu kötü durumdan kurtarmak için çalışmalar yapan İttihat ve Terakki Partisi’nin amacı tam bağımsızlığı ve güveni sağlamaktı. Bundan anlaşıldığı gibi kapitülâsyonların kaldırılması , büyük devletlerin iç işlere karışmasının engellenmesi ve başarısızlıkla biten savaşlardan sonra acilen ıslahat hareketlerine başlanması ilk hedefti. İttihatçılar bunu sağlayabilmenin büyük devletlerden özellikle Almanya’dan destek alınmasıyla olabileceği kanısındaydılar. Bu durum hem kendi bağımsızlık anlayışları hem de büyük devletlerin Osmanlı üzerindeki çıkarlarıyla çelişmekteydi. İşte bu yüzden İttihatçıların ıslahatları yaparken bu çelişkiler arasındaki dengeyi göz önüne almaları gerekliydi.
Islahatlar yapılırken bu dengeyi oluşturmak için donanmanın ıslahı İngilizlere , maliye ve gümrüklerin düzeltilmesi Fransızlara , jandarmanın düzenlenmesi İtalyanlara ve en son olarak da kara kuvvetlerinin ıslahı Almanlara verilmiştir.
II. HARP ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ İLE ALMANYA ARASINDAKİ MÜNASEBETLER
Karlofça Antlaşması’ndan (1699) sonra dış siyasetinde Avrupalı Devletler ile dostane münasebetler kurulması yönünde değişiklikler yapan Osmanlı Devleti ,1701 yılında Prusya’da krallığını ilan eden I. Friedrich’i kutlamak amacıyla Asım Said Efendi ile Osmanlı Sefareti Heyeti’ni Berlin’e göndermesi ile iki devlet arasındaki münasebetler başlamış oldu.
Bu tarihten itibaren gelişen ve iktisadi , siyasi, askeri birçok sahadaki bu münasebetler I. Dünya Harbine değin devam etti.
Özellikle ordu teşkilatının ıslahı çalışmalarında Almanların örnek alınması birçok Alman subayının Osmanlı ordusunda hizmet görmeye başlamasına neden olmuştur. 1835’te Helmuth Von Moltke ve heyetinin gelişiyle resmi askeri yardımlaşma I. Dünya Harbi öncesinde Liman Von Sanders ve heyetinin gelişine kadar sürmüştür.
Liman Von Sanders başkanlığındaki askeri heyet 14 Aralık 1913’te İstanbul’a geldi. Liman Von Sanders ve askeri heyet hakkında yapılan 27 Ekim 1913 tarihli mukavelenamede Osmanlı Devleti içindeki görevinin sınırları belirlenmiştir. Buna göre:
Beş yıl süreyle ıslah heyetinin ve I. Kolordunun Kumandanı olarak görev yapacaktı. Ayrıca askeri şura azası da olan Liman Von Sanders inzibat, terfi, mükâfat,tecziye, ıslahat, tensikat, talim, terbiye, teçhizat, teslihat, elbise, levazım,iaşe, sıhhiye , baytar, kurs, seferberlik, istihkâm , istatistik, demiryolları hududu meselesi , telefon, telgraf, nakliye, tayyarecilik ve balonculuk konularında söz sahibi olacaktı. Askeri okullar ile Osmanlı Ordusunda vazifeli bütün subayların amiri durumunda bulunacaktı. Yabancı subayların da celp, tayin ve azil işlemlerinden sorumluydu. Harbiye Nazırı’ndan sonra olacak olan makamında ancak ondan emir alacak ve emri altındaki askerler ile ilgili işlemlerden onu haberdar edecekti. Son olarak da Alman Ordusunun Avrupa’da bir savaşa girmesi halinde Almanya Liman Von Sanders ile diğer subayların mukavelelerini feshettirebilecekti.
Yukarıda belirttiğimiz gibi Liman Von Sanders’in oldukça geniş yetkilerle İstanbul’a gelmesi diğer devletlerin elçilerini kuşkulandırdı. Özellikle Boğazların ve İstanbul’un savunmasıyla yükümlü I. Kolordunun başında bir Alman generalin olması başta Rusya sonra İngiltere ve Fransa tarafından tepkilerle karşılandı. Sonuç olarak bu devletlerin baskılarıyla Liman Von Sanders’in mareşalliğe yükseltilerek Genel Ordu Müfettişi yapıldı.
Sorunun bu şekilde çözümlenmesi İtilâf Devletleri’nin korusa bile Alman etkisinin İstanbul’da artmasına engel olamadı. Bunda en önemli etken Osmanlı Devleti sırada Harbiye Nazırlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı’nda bulunan Enver Paşa’nın koyu bir Alman hayranı olmasıdır. Ordunun sevk ve idaresi ile ilgili iki önemli görevin kendisinde olması Liman Von Sanders ile birebir ilişkide bulunabilmesini ve askeri konularda olduğu gibi siyasi konularda da bir dereceye kadar üst perdeden konuşabilmesini sağlamaktaydı. Bu durum 2 Ağustos 1914 tarihli Türk – Alman İttifakının Birinci Dünya Harbi ne derece başarılı olacağına birkaç kişi dışında kabine üyelerinden kimsenin haberi olmadan imzalanmasına ve sonuç olarak da bir dizi olay ardından oldu bittiye getirilerek Osmanlı Devleti’nin savaşa sokulması sağlanmıştır.
Avrupa’da gelişen olayların savaşı kaçınılmaz bir hale sokmasıyla birlikte Osmanlı Devleti tarafsızlığını ve istikbalini koruyabilmek amacıyla ayrı ayrı zamanlarda ittifak teşebbüslerinde bulunmuş ise de hiç birinde başarılı olamamıştır. Lakin olayların ciddi boyutlara ulaşması Almanların Osmanlı’nın ittifâk tekliflerini yeni bir açıdan incelemeye zorladı. Çünkü harbin başlaması halinde Osmanlı Almanya’nın Üçlü İtilâf Devletleri tarafından bir çembere alınma ihtimalini engelleyebilirdi. Bu da Rusya’ya karşı Osmanlı’nın ne derece başarılı olacağına bağlıydı. Ama yine de Boğazları tutarak Rusya’ya engel olabilecek, halifelik sıfatıyla tüm Müslüman alemine etki edebilecek güçteydi. Bu düşünceler doğrultusunda yapılan antlaşmadan Osmanlı Devleti’nin beklentisi ise kaybettiği itibarı tekrar kazanarak toprak bütünlüğünü korumak , harp başladığında iki blok arasındaki yalnızlıktan kurtulmaktı. Fakat tarafsızlığı benimseyen Osmanlı Hükümeti ve kamuoyunu bu antlaşma savaşın eşiğine getirmiş , ağır yükümlülükler altına sokmuştur.
Genel hatlarıyla antlaşmanın maddeleri şöyledir:
• ¨ “Avusturya- Macaristan ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlık karşısında iki devlette tarafsız kalacaktı,
• ¨ Rusya etkin bir askeri tedbirde bulunur ve bu durum Almanya ile Avusturya- Macaristan arasında ittifâk nedeni olursa bu durum Osmanlı Devleti içinde geçerli olacaktı,
• ¨ Osmanlı Devleti savaşa girerse Alman askeri heyeti etkin bir rol oynayacak fakat Osmanlı Devleti’nin emrine bırakılacaktı,
• ¨ Osmanlı Devleti’nin toprakları tehdit edilirse Almanya silahlı yardımda bulunacaktı,
• ¨ Antlaşma imzalanır imzalanmaz yürürlüğe girecek ve 31 Aralık 1918’e kadar da yürürlükte kalacaktı,
• ¨ Antlaşma gizli kalacak ve ancak iki tarafın birlikte isteği ile açıklanabilecekti.”
Antlaşmanın imzalanmasından sonra şimdiki sorun kamuoyuna ve toplantıda bulunduğu sürece antlaşmaların Mebuslar Meclisi’nce onaylanması gerektiği hükmüne karşılık imparatorluğa yüklenen yükümlülüklerin nasıl yerine getirileceği idi. Bu da seferberlik için gerekli yasalar onaylattırıldıktan sonra meclisin Kasım ayı sonuna kadar tatil edilmesiyle başladı. İngiltere ye daha önceden sipariş edilen gemilerin alınabilmesi için antlaşma gizli tutuluyordu. Fakat tüm işlemlerin tamamlanmasına hatta gemileri teslim alacak görevlilerin gönderilmesine rağmen İngiltere Avrupadaki savaş halini bahane ederek gemilere el koydu. Bu da hükümet liderlerinin kamuoyunda Almanya lehine çalışmalar yapmasına gerek kalmadan halkın Üçlü İtilâf Devletleri aleyhine dönmelerine neden oldu. Sonuç olarak Enver Paşa’nın Almanya yanında savaşa girme arzusu gerçekleşmek üzereydi.
Enver Paşa’nın bu arzusunu Goeben ve Breslav adlı iki Almanya kruvazörü yerine getirmiştir. 3 Ağustos 1914’de Kuzey Afrika’daki Fransız üslerini bombalayan bu iki gemi İngiliz filosunu arkalarına takarak Akdeniz’e açılmışlardı. Bu arada ittifâk Antlaşmasının imzalandığı bu gemilere bildirilmiş ve gemiler Osmanlı Devleti sularına yönelmişlerdir. İngiltere Çanakkale Boğazı’ndan geçerek İstanbul’a doğru yol alan gemilerin, Osmanlı Devleti tarafından silahsızlandırılarak kara sularından çıkarılmasını istedi. İşte bu nokta da Almanların baskıları arttı ve sahte bir satın alma ile gemiler Osmanlı Devleti’nde kaldı. İsimleri Yavuz Sultan Selim ve Midilli olarak değiştirilen gemilerin komutanı Amiral Souchon’da Osmanlı Karadeniz Filosu Komutanı oldu. Gemi mürettebatına ise fes ve Osmanlı üniforması giydirildi.
Almanya artık Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini isterken hükümet üyelerinin büyük bir kısmı istenilen güvenceler elde edilmeden savaşa girmeyi reddediyorlardı. Üstelik İtilâf Devletleri uzun zamandır istenilen kapitülâsyonların kaldırılması ile Osmanlı Devleti’nin bağımsızlık korunması hakkındaki güvencelerin sağlanacağını dile getiriyorlardı. Bu durum Enver Paşa ile Almanları zor duruma sokuyordu. Sonuçta Osmanlı Hükümeti Avrupada başlayan savaştan yaralanarak 9 Eylül’de kapitülâsyonları kaldırdı. Bu durum bütün devletlerde şaşkınlıkla karşılandı. Ayrıca yabancı posta haneler ve azınlıklara verilen hatlar kaçırıldı.
Bu durum karşısında Almanlarla ilişkilerde bozulmalar oldu. Şöyle ki ittifâk halinde olmalarına rağmen Osmanlı üzerindeki çıkarları kapitülâsyonların kaldırılmasıyla büyük zarara uğruyorlardı. Kapitülâsyonların kaldırıldığı gün Amiral Souchon’da Osmanlı Donanması I. Komutanlığına getirilmişti. Bu durum gerginliği düşürmese de bir sus payı olarak biraz işe yaramıştı. Sonuçta Enver Paşa’nın kayıtsız şartsız Alman taraftarı olması Almanlarda belirli bir hareket özgürlüğü sağlamıştı.
Enver Paşa ile politikacılar arasında savaşa girme zamanı hakkında bir anlaşmazlık sürerken Çanakkale Boğazı önünde nöbet tutan İngiliz savaş gemileri boğazdan çıkmak isteyen bir Osmanlı torpidosunu geri çevirdiler. Bunun üzerine Osmanlı Devleti Boğazı torpil döşemek suretiyle kapattı. Bu Enver Paşa’nın Amiral Souchon’a talim yaptırmak amacıyla Karadeniz’e çıkartma iznini vermesi için fırsat oldu.
Alman elçisi savaş ilan edilmesi halinde Osmanlı Devleti’ne 2 milyar kuruş gizli yardım yapılacağını bildirdi(11 Ekim). Paranın gelmesi ile birlikte Enver Paşa , Alman Genel Kurmay Başkanlığı’nın Türk komutanlara haber vermeden , Genel Kurmay Başkan Vekili Bronzart’a hazırlattığı bir savaş planının yürütülmesi için Alman Genel Kurmay Başkanlığı ile görüş birliğine vardı. Bu planın birinci maddesi , savaşa nasıl girileceğini saptamaktaydı. Buna göre savaş ilan edilmeksizin Karadeniz’deki Rus Filosunu batırarak deniz üstünlüğünü kazanacaktı. Harekete geçme zamanı Amiral Souchon’a bırakılmıştı.
Amiral Souchon 29 Ekim’de Karadeniz’de Rus kıyılarını bombardımana tutarak çok sayıda Rus gemisini batırarak Enver Paşa’dan aldığı gizli emri başarıyla yerine getirdi. Bu olay başta sadrazam Sait Halim Paşa ve Maliye Nazırı Cavit Bey olmak üzere kimi nazırlar tarafından tepkiyle karşılandı. Enver Paşa’nın Amiral Souchon’a ateşkes emri verilmesi ve İtilâf Devletleri’nden özür dilemesi sağlandı. Fakat artık geç kalınmıştı. Rusya 2 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiğini açıkladı. 5 Kasım’da da Fransa ve İngiltere savaş ilan ettiler. Padişah da 11 Kasım’da savaş ilan ederek halifeliği kullanarak tüm Müslümanları cihada davet etti.
Böylelikle Osmanlı Devleti Almanya’nın yoğun baskısı ile Enver Paşa’nın kendi ihtirasları sonucu I. Dünya Harbine girmiş oldu. Bu olayın bir tesadüf olmadığı Almanya’nın ve diğer İttifâk Devletleri’nin çıkarları sonucunda hazırlandığı açıktır.
III. HARP ESNASINDA ÇANAKKALE CEPHESİNDE OSMANLI DEVLETİ İLE ALMANYA ARASINDAKİ MÜNASEBETLER
Stratejik bakımdan iki blok içinde çok değerli olan Çanakkale Boğazına karşı Müttefik Devletlerin teşebbüsleri daha 1914 Ağustosundan itibaren bahis konusu olmuş fakat Osmanlı Devleti henüz tarafsız olduğu için bu mesele üzerinde fazla durulmamıştı.
Almanya’nın ise daha 2 Ağustos 1914 tarihli ittifâk Anlaşmasından önce Boğazlara askeri personel gönderdiği görülmektedir 24 Haziran 1914’de 4’ü subay, 32 astsubay ve 201 erbaş ve er olmak üzere toplam 237 askeri personel gelmiş ve bunlar Enver Paşa’nın emri ile Çanakkale Boğazındaki bataryalar ile gemilerde görevlendirilmiştir.
Osmanlı – Alman ittifâk antlaşmasının imzalanmasından sonra ise 27 Ağustos 1914’de 2 Alman Amirali ,15 deniz subayı,ve 281 deniz eri İstanbul’a gelmiş ve boğazlarda görev almıştır. Tabi 1600 kadar mürettebatı ile 10 Ağustosta Çanakkale Boğazından giriş yapan Goeben ve Breslav gemileri bu sayının dışındadır. Ayrıca bunlar dışında farklı tarihlerde başka Alman subay ,astsubay, erbaş ve erleri ile teknik personel Boğazlar bölgesinde görev yapmak için görevlendirilmiştir.
Fakat bu subayların gelişinden itibaren Boğazlar bölgesinin savunmasında emir-komuta bağlantısı kurulamadığından sevk ve idarede ortaya çıkan otorite boşlukları Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki politik anlaşmazlıklardan doğmuştur. Bu da Boğazlar bölgesi için önemli bir tehlike arz etmektedir. Şöyle ki: Amiral Usedom’un haricinde Müstahkem Mevki Komutanı olarak Albay Cevat Bey görevlendirilmiş , Amiral Merten Türk Karargâhı Temsilcisi olarak Çanakkale’de bulunuyor ve Gelibolu Yarımadasının ortası ile kuzeyindeki birliklerde, I. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in emrindeki III. Kolordu’ya ait birliklerden oluşuyordu. Ayrıca Türk Genel Karagahıda Boğazlar üzerinde doğrudan bazı yetkilere sahip bulunuyordu.
Ayrıca Osmanlı Devleti yöneticileri ile Alman yetkilileri arasında boğazların güvenliği ile ilgili fikir ayrılıkları ve eğer bir saldırı olursa – Almanya buna garip bir ısrarla ihtimal vermemekteydi -savunma için gerekli askeri yardımların Osmanlı Devleti’ne ulaştırılmasıyla alakalı güçlükler diğer tehlikeyi yansıtmaktaydı. Çünkü savaş başladığında tarafsız sonra kısmen düşmanca bir tavır içine giren Balkan Devletleri’nin Berlin – İstanbul demiryolu bağlantısı üzerinde bulunmaları hem harbin sevk ve idaresinde müşterek kararlar verilmesinde hem de yardımların ulaştırılmasında engel teşkil ediyordu. Nitekim 1916 yılında kurulan Berlin -İstanbul demiryolu bağlantısına kadar Osmanlı Devleti genel mahiyetle kendi olanakları dahilinde mücadele etmiştir. Zaten askeri malzemelerin gelişi hızlanmış olsa dahi gecikme nedeniyle cephelerde oluşan tehlikelerin giderilmesinde yeterli olmamıştır.
Çanakkale2ya saldırı fikri bir Rus sorunu ile ortaya çıkmıştır. Sarıkamış saldırısının Osmanlıların çıkarına geliştiği bir sırada Rus Orduları Baş komutanı Grandük Nikolas,İngiliz Harbiye Nazırı Kitcmer’den Osmanlı kuvvetlerinin bir kısmının Kafkas cephesinden uzaklaştırılmasını sağlayacak bir kara veya deniz gösterisinin yapılmasının mümkün olup olmadığını sormuştur. Grandük böyle bir gösteri için Çanakkale’den bahsetmediği halde Londra’da Çanakkale seferi fikri çoktan doğmuştu.
Asıl hedef boğazları ele geçirip Osmanlı Devletini parçalamak suretiyle toprak bütünlüğünü bozarak savaş dışı bırakmak,boğazlar yolu ile Rusya’da yardım yapmak Alman-Avusturya ordularını arkadan çevirerek doğuya doğru yayılmalarını engellemekti. Ayrıca İngiltere bu sayada doğudaki sömürge topraklarını güvence altına almayı da istiyordu.
Bu amaçla 19 Şubat 1925’de saldırıya geçip bir ay süre ile devam edecek olan deniz harekâtına başladılar. Fakat Osmanlıların boğazlara mayın çevresindeki tepelere güçlü bataryalar yerleştirdiklerini biliyorlardı. Bu nedenle amaçlarını gerçekleştiremeden 18 Mart 1915’deki son teşebbüslerinde başarısızlığa uğrayıp üç savaş gemisi kaybederek geri çekilmişlerdi.
18 Mart deniz zaferi Türk-Alman münasebetlerini de etkiledi. Yenilmez bilinen İngiliz donanmasının hep başarısızlıklar kaydeden Osmanlı tarafından mağlubiyete uğraması Enver Paşa’nın dahi Almanlara karşı düşüncelerini değiştirmişti. Kazanılan zaferle Almanların çıkarları korunurken onların sadece bir miktar ödünç para ile birkaç alman subayı gönderdiklerini Enver Paşa’da itiraf etmişti.
Deniz savaşının başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İtilaf devletleri bir kara hareketi ile kaybedilen moral ve prestiji yeniden kazanma planına karar verdiler. Bu doğrultuda 25 Nisan 1915 sabahı saat 05:00 dan itibaren sekiz buçuk aya sürecek olan Çanakkale Muharebeleri donanma desteğindeki İtilaf Devletleri askerlerini Gelibolu’ya çıkışları ile başlamıştır.
Kara savaşları sırasında Mayıs 1915’te Liman Von Sanders eğitilmiş 200 istihkamcının acilen gönderilmesini istemiş ve V. Ordu emrine Haziran sonuna doğru ilk ve tek Alman birliği gelmiştir. Bu birlik bir istihkam bölüğü kadardır.
Alman istihkam bölüğünün ilk personeli 10 Nisan 1914’te gelmiş ve bunları 13 Nisan ve sonraki tarihlerde gelenler takip etmiştir.
200 mevcutlu olan bu bölük Güney Grubunda ve Seddülbahir’ Enver Paşa karşı kullanılmıştır. Bölüğün mevcudu bölge şartları ve muharebeler sonucunda 40’Almanya kadar düşmüştür. Bundan sonrada muntazam bir bölük olarak değil de , cepheye dağılmış olarak ve nezaretçi şeklinde görevlendirilmişlerdir.
Bu birlik dışında başka kuvvet gönderilmezken topçu bataryalarında hizmet görmek amacıyla subay ve astsubaylar gönderilmiş ve bunlar V. Ordunun çeşitli kademelerinde görev almıştır.
Ayrıca Kasım 1915’te 24cm’lik bir Avusturya havan bataryası ile Aralık 1915’te 15cm’lik bir Avusturya obüs bataryası Gelibolu’ya gelmiştir. Bunlarla birlikte Çanakkale’ye gelen Alman subay, astsubay ve erlerin sayısı 500 kişiyi bulmuştur.
Bunlar dışında 6 Temmuz 1914’de gelen deniz tayyareleri Çanakkale Muharebeleri’nde kullanılmak için görevlendirilmiştir.
Birinci Dünya Harbi esnasında Osmanlı Harekatının en görkemli zaferinin yaşandığı Çanakkale’de görev alan önemli Alman subaylarına gelince öncelikle bahsedilecek olanlar:
Liman Von Sanders: Alman Askeri Heyeti Başkanı olarak geldiği Türkiye’de I. Kolordu Kumandanlığı görevinde bulunmuş ; Harp esnasında bu görevi devrederek Gelibolu’da kurulan V. Ordu Kumandanlığı yapmıştır.
Gressmann Paşa: 1915-1916 yıllarında Türk Tümgenerali rütbesiyle askeri heyette görev almış ve Çanakkale’deki V. Ordu Topçu Kumandanlığı görevinde bulunmuştur.
Amiral Von Usedom Paşa: 1914-1918 yılları arasında Türk mareşali rütbesiyle görev yapmış ve Boğaz Kumandanlığı hizmetinde bulunmuştur.
Souchon Paşa: Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Harbine girmesine sebep olan amirallerden Karadeniz olayının kilit adamı Koramiral Souchon , 1914-1917 yılları arasında Akdeniz Filosu Kumandanlığı ve Türk Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı yapmıştır.
Merten Paşa: Koramiral Merten , 1914-1918 yılları arasında Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanlığı yapmıştır.
Ayrıca Süvari Yüzbaşı Mühlmann’ında Liman Von Sanders’in karargahında görev aldığı bilinmektedir.
IV. ÇANAKKALE MUHAREBELERİNİN SONA ERMESİ
25 Nisan 1915’te başlayan İtilâf Devletleri çıkarması istediği başarıyı elde edemeyince ve devamlı olarak asker kaybı olunca Aralık ayından itibaren geri çekilmeye başladı. Bunda etkili olan diğer bir husus 1915 yılı sonlarına doğru Bulgaristan yolunun açılmasıyla müttefiklerin silah ve malzeme yardımlarının artamaya başlayarak gözlenen Türk birlikleri karşısında verilecek askeri ve maddi – manevi kayıpların İtilâf Devletleri tarafından göze alınamayacak kadar büyük olma ihtimalidir.
18-19 Aralık 1915 ‘te batı kıyılarından başlayarak 8-9 Ocak 1916’da Gelibolu Yarımadasından tamamen çekilmeleri Çanakkale Boğazını geçme çabasının sonucunu ortaya koymuştur.
Çanakkale Muharebeleri’nde yer alan güçler arasındaki büyük dengesizliğe , güçlü bir donanma tarafından desteklenen bir kara ordusuna karşı yapılmasına ve savaşı destekleyecek maddi kaynaklar açısından aradaki farkın bariz bir şekilde Osmanlı Devleti aleyhine olmasına rağmen Türk askerinin mücadelesi ile kazanılmış bir zaferdir.
Nitekim müttefiklerden beklediği yardımı alamamasına rağmen Çanakkale Muharebeleri bir miktar ödünç para ve birkaç Alman subayı haricinde tamimiyle kendi imkanlarıyla kazandığının bir kanıtıdır. Zaten Türk ordularını kumanda eden Liman Von Sanders ikmal bakımından karşılaşılan güçlükleri sıkça dile getirmiş ve az olan cephane Türkiye’de zaten üretilmediğine dikkat çekmiştir. Buna rağmen birkaç cephede aynı anda savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devletinin bu harpleri ülke içi imkanlarla devam ettirmesi dahili kaynakların azalmasına hatta yetersiz duruma gelmesine neden olmuştur.
Sonuç olarak Osmanlılar kadar Alman Yöneticileri de ihtiyaç duyulan malzemenin temini ve tedariki konusunda büyük gayretler sarf etseler de Avrupa’nın asıl cephe sayılması ulaşımdaki güçlükler buna engel olmuştur. Avrupa’daki cephelerden kalan ihtiyaç fazlası ise ancak 1916’dan sonra gelmeye başlamış bu da ülke içindeki yetersizlikler nedeniyle istenilen yerlere ulaştırılamamıştır.
Unutmamak gerekir ki maddi ve askeri yardımlar muhakkak yardım yapan ülkenin veya ülkelerin politik faaliyetleri sonucu ve kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleşir. Ayrıca dışarıdan alınacak yardımların devamlılığı olamayacağı ve geri ödenmesinde güçlüklerle karşılaşılacağı bir gerçektir. Bu sebeple her ülke kendi içinde üretime ve gelişmeye önem vermelidir.
Çanakkale Muharebeleri’nde uyanan vatanın müdafaası , düşünce ve gayreti önceki mücadelelere göre daha farklı , daha güçlü olup Milli Mücadele ruhunun da başlangıcı olmuştur.
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmilmiştir

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.