SEYAHATNAME VE ÖRNEKLERİ
Yazarların yurt içi veya yurt dışı gezilerinde gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları yazılara seyahatname denir. Gezmeyi iş edinen kişi seyyah veya gezgin adıyla anılır. Seyahatnamelerde temel amaç yurtiçinde yada yurtdışında görülen yerlerin tarihlerini, medeniyetlerini, doğal güzelliklerini, toplumsal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini tanımaktır. Seyahatnameler çoğu kez birer tarihsel belge niteliği taşımakla birlikte, yazarların izlenimlerini belli bir üslupla yansıttıklarından, aynı zamanda da birer edebi yapıt olarak değerlendirilir.
Seyahatnameler, yazarların sadece gezip görmek ihtiyacından doğmamıştır. Çeşitli savaşlar, hac ziyareti, görevle başka ülkelere gönderilen memurların yolculukları sebebiyle seyahatnameler yazılmıştır.
Yabancı ülkelere gönderilen elçilerin meydana getirdiği seyahatnamelerde, politik konuların dışında gidilip görülen ülke insanlarının zevklerine, eğlencelerine, giyim – kuşamlarına, folkloruna, sosyal, ekonomik, durumlarına dair pek çok bilgi yer alır.
Osmanlı padişahlarının komutasında çıkılan seferlerde uğranılan yerleri, yapılan işleri günü gününe anlatan ruznameler, hac yolculuğunun anlatıldığı kitaplarda seyahatname özelliği taşırlar.
Oturulan şehrin her köşesinin insanları ve bütün özellikleri ile anlatıldığı eserler de yazıldıkları yüzyıldan uzaklaştıkça ve araya yüzyıllar girdikçe seyahatname olarak kabul edilirler. Evliya Çelebi ‘nin Seyahatnamesi ‘nin konuk yerlerini ve bunların arasındaki uzaklıkları göstern menazil kitaplarıyla, Ayvansarayî ‘nin Hadikatü ’l-Cevamii bu türdendir.
Piri Reis’in Kitab-î Bahriye ‘si gibi seyahatname türüne girmeyen bazı yapıtlar yada mektuplarda da gezi izlenimlerine yer verildiği olur. Ayrıca sefaretnamelerin çoğunda seyahatname özelliklerine raslanır.
Çok eskiden beri ya zevk için, ya kesşif için ya görev gereği gezilip görülen yerlerin yazıldığı eserlerin varlığını biliyoruz. Bu eserlerin bir çoğu zamanımıza ulaşmıştır.
Türkler tarafından ilk seyahatnameler Farsça kaleme alınmıştır. Gıyasuddin Nakkas, Timur ‘un oğlu Şahrah Çin ‘e giderken ekibine katılmış, gördüklerini yazmıştır. Eseri Acaikül Letâif adını taşır. Ali Ekber Hatâi adlı bir tüccar da Hıtâinane adını verdiği eserini İstanbul ‘da tamamlamıştır.
Ortaçağın ünlü Arap gezgini İbn Battuta ‘nın İslam ülkelerinin hemen tümü ile Çin ve Sumatra gibi bölgeleri kapsayan gezilerini anlattığı Tuhfetü ‘‘-Nüzzar fi Garaibi ‘l-Emsal ve Acaibi ‘l- Estar adlı yapıtı, dünyanın en ünlü seyahatnameleri arasında yer alır. Battuta ‘nın daha çok Rihle adıyla anılan yapıtı, dönemin İslam dünyasının toplumsal, kültürel ve siyasal tarihine ilişkin güvenilir bir kaynaktaır.
Türk edebiyatında seyahatname türünde en önemli eser Evliya Çelebi ‘nin (1611-1685) Seyahatname ‘sidir. Evliya Çelebi, anlattığına göre 1630 yılında gördüğü bir düşte Hz. Muhammed ‘le karşılaşınca “Şefaat ya Resulullah” diye niyaz etmiş, Peygamber efendimiz bu niyaza gülmüş ve Evliya Çelebi ‘nin dileği kabul edilmiş, düşte Peygamber efendimizin yanında bulunan Sa ‘d bin Ebi Vakkas adındaki sahabe, Evliya Çelebi ‘ye gittiği yerlerde gördüklerini yazmasını öğütlemiştir.
Evliya Çelebi’nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir. Birincisi Osmanlı İmparatorluğu’nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname’nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar. Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi’nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir.
Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi’nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır.
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır.
Seyahatname’de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar.
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır.
Seyahatname’nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.
Evliya Çelebi’nin yapıtı dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur. Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir. Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar.
Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.
Türk edebiyatındaki öbür önemli seyahatnameler arasında Seydi Ali Reis ‘in Miratü ‘l-Memalik ‘i (1895), Hacı Mehmed Edip bin Mehmed Derviş ‘in Menasikü ‘l-Hac ‘î (1808), Nabi ‘nin Tuhfetü ‘l-Haremeyn ‘i (1849), Bursalı Hâtif ‘in manzum Seyahatname ‘si, Ahmed Midhat ‘ın Avrupa ‘da Bir Cevelan ‘î (1890), Ahmet İhsan ‘ın (Tokgöz) Avrupa ‘da Ne Gördüm ‘ü (1891), Direktör Âli Bey ‘in Seyahat Jurnali (1897) adlı yapıtı, Cenab Şahabeddin ‘in Hac Yolunda (1909), Afâk-î Irak (1917), Avrupa Mektupları (1919) gibi yapıtları, Falih Rıfkı Atay ‘ın Deniz Aşırı (1931), Taymis Kıyıları (1934), Bizim Akdeniz (1934), Tuna Kıyıları (1938), Yolcu Defteri (1946) adlı kitapları, Ahmed Haşim ‘in Frankfurt Seyahatnamesi (1933) adlı yapıtı, Reşat Nuri Güntekin ‘in Anadolu Notları (1956), Nadir Nadi ‘nin İki Sovyet Rusya-İki Polonya 1935-1956 (1967) adlı kitabı, Azra Erhat ‘ın Mavi Yolculuk (1962), Melih Cevdet Anday ‘ın Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965) adlı yapıtı sayılabilir.
Batı ‘da seyahatname türünün ilk örnekleri arasında İS 1. ve 2. yüzyıllarda yaşayan Strabon ve Pausanias gibi Eski Yunanlı coğrafyacıların Antik Çağ halkları, ülkeleri ve inanışları üzerine değerli bilgiler içeren kitapları sayılabilir. Marko Polo ‘nun 13. yüzyılın sonlarına ait gezi yazıları ise, belirli bir edebi düzeyi olan ilk seyahatnamedir. 18. yüzyılda yaşamış İtalyan serüvenci Casanova ile Giuseppe Baretti de (1719-89) bu türde önemli yapıtlar ortaya koymuşlardır.
Romantizm Döneminde düzyazıedebiyatın önemli bir bölümü seyahatnamelerden oluşuyordu. Çünkü romatikler doğaya, uzak ve yabancı olana ve yerel renklere düşkündüler; ayrıca yabancı ülkelere yapılan yolculuklar onlar içinkendi yıpranmış kişiliklerden uzaklaşma anlamına geliyordu. Goethe ‘nin 1786-88 arasındaki İtalya yolculuğunu anlattığı yazıları, romanlarının çoğundan daha çok ilgi toplamıştı. Nikolay Karamzin ‘in Pismo russkogu puteşestvennika (1791-92; Bir Rus Gezgininin Mektupları) adlı yapıtı, Rus Romantizminin ilk ürünlerinden biridir. Romanlarının konusunu yalnızca yaşadğı çevreden seçen Rus romancı İvan Gonçarov ‘da Fregat Pallada (1858; Pallas Fırkateyni) adlı yapıtında bir dünya turunda edindiği izlenimleri aktarır. Andrey Beli ‘nin eşsiz yapıtı Peterburg (1913-14), mitolojik boyutlarıyla da işlenen Petersburg kentinde yapılmış bir gezinin notlarıdır. Alman düşünür Hermann Keyserling ‘in Asya üzerinde izlenimlerine yer veren Das Reisetagebuch eines Philosophen ‘i (1919; Bir Filozofun Gezi Defteri ) ve D. H. Lawrence ‘ın Sardinya, Etrüsk İtalyası ve İtalyanlar üzerine yazıları da, seyahatname türünün önemli örneklerindendir. 1. Dünya Savaşı ‘ndan sonra gezi edebiyatı, Blaise Cendrars ‘ın Emmène-moi au bout du monde (1956; Beni Dünyanın Öbür Ucuna Götür) adlı romanında yansıttığı gibi, savaşı yaşamış kuşağın bilinmeyen yerlere yapılan geziler ve serüven yoluyla kendini yeniden keşfetme isteğine koşut olarak metafizik ve yarı dinsel bir boyut kazanmıştır. Öte yandan 20. yüzyılda gezinin çok yaygınlaşmasıyla birlikte gezi edebiyatı eski önemini yitirmiştir.
Kaynak: Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmiştir.