Osmanlı Padişahları
Padişah: İslâm devlet hükümdarlarına verilen en yaygın unvanlardan. Bu unvan daha ziyade çok geniş topraklara sahip hükümdarlar için, Osmanlı Devleti’ nde ise, hükümdarın örfî sıfatlarını ifade eden başlıca tabir olarak kullanılmıştır. Padişah unvanı, ilk devir Osmanlı tarihlerinde Osman ve Orhan beyler için kullanıldığı görülür. Ancak bu devirde Kastamonu ve Karaman beyleri için de padişah unvanı kullanılmıştır.
Osmanlı hükümdarları, Orhan Gazi’den itibaren, İslâm bir niteliği olan “sultan” unvanını da kullanmışlardır. Selçuklularda bir ananeyi devam ettiren ve devletin temelini kuran gazilere izafeten de “sultanü’l- guzal ve’l- mücahidin” (Mücahidlerin ve gazilerin sultani) lâkabını erken devirde isimleriyle beraber zikretmişlerdir. Bundan başka her hükümdar gazi olarak anılmıştır.
14 ve 15 yüzyıllarda Osmanlılar için daha çok en büyük hükümdar manasında “Hüdavendiğar” kullanıldı. Sultan Birinci Murad Han’ in unvanlarından olan Hüdavendiğâr, Osmanlıların Anadolu’daki diğer beyler üzerinde hâkimiyet kurmaya başlamalarının bir işareti olarak kabul edilir.
Padişahın tuğra ve adını taşıyan belgelerin adi yanında mutlaka tek veya çok terkiplerden yapılan sıfatlar bulunurdu. Bunlar: Nisân-i serîf-i âlisân, Mektûb-i meveddet-üslûp, Ahidnâme-i izzet-nümûn, Ahidnâme-i hümâyûn, Nâme-i hümâyûn-i izzet ve saâdet-meshûn, Nâme-i hümâyûn meserret-makrûn, Nâme-i hümâyûn-i izzet makrûn, îltifat-nâme-i padişahı, Nâme-i serîf, Hatt-i şerif, Nâme-i saâdet-unvan, Hatt-i hümâyûn, Emr-i padişahı, Emr-i şerif, Hükm-i serîf, Emr-i münîf-i vâcibül ittibâ’, Tevkî-i refî-i hümâyûn, Ahd-i şerif, Ahd-i hümâyûn, Fermân-i celîlülkadr, Fermân-i hümâyûn, Fermân-i besâret-unvân.
Osmanlı padişahlarının çok mühim hallerde yazdıkları nâmelerde, yabancı hükümdarlara gönderdikleri ahidnâmelerde; hâkimiyet ve salâhiyet sahalarını belirten unvanlar kullanılırdı. Bunlardan, Kanunî Sultan Süleyman Han’ın 1553’de Leh kralına verilen ahidnâme-i hümâyûndaki unvan: (Ben ki Sultan-i salâtin-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i husrevân-i cihan zillullâhi’1-meliki’l-mennân Akdeniz’ in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Sam ve Halep ve Karaman ve Rûm’un ve vilâyeti-i Dulkadriye’nin ve Diyârbekir’in ve Azerbaycan ve Van’ın ve Budun ve Tamisvar vilâyetlerinin ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medîne’nin ve Kudüs’ ün ve Halilü’r-Rahmânin külliyen diyâr-i Arab’ın ve Yemen’in ve Bağdad ve Basra ve Cezayir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kiram ve ecdâd-i izamim -enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyarın sultani ve pâdişâhı hazret-i Sultan Bâyezıd oğlu Sultan Selim Hân oğlu Sultan Süleyman Sah Hân’ım…”
Osmanlı padişahlarının örfî selâhiyetleri, İslâm hukukuna muhalif olmamak şartıyla, eski Türk telâkkileri ile Orta Doğu’daki telâkkileri birleştirilerek ortaya konulan Osmanlı sentezidir. Kısaca Osmanlı padişahı, Osmanlı tarihinin bir mahsûlüdür. Fatih devri tarihçilerinden Dursun Beg, Tarih-i Ebu’l-fetih adli eserinin girişinde, padişahların sahip olması gereken hususiyetleri, selâhiyetleri geniş şekilde açıklamaktadır.
İslâm Hukukunun tatbiki ve yayılması da, padişahın vazifeleri cümlesindendi. Buna bağlı olarak padişahların hâkimiyet sahası, İslâm Dîni ile sınırlandırılmıştı.
Osmanlı Devleti’nin tarihi boyunca İslâm Hukuku, devletin bütün icra faaliyetlerini murakabe etmiştir. Yapılacak bütün önemli isler, Seyhü’I-İslâm’ın fetvasına dayanılarak icra edilmiştir. Kanunî Sultan Süleyman Hân vefat ettiğinde devrindeki çeşitli konularda aldığı Seyhü’I-İslâm Ebû Suud efendi’nin fetvalarını beraberinde defnedilmesini istemiştir.
Osmanlı padişahlarına diğer imparatorlarda bulunan bazı fevkalâde özellikler verilmemiştir. Padişah, ne Japon imparatoru gibi Günesin oğlu, ne de Firavun gibi tanrı idi, sadece Allahü teâlânin âciz bir kulu idi. Cuma namazlarından sonra padişaha “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!” diye bağıran halk, ona âciz bir kul olduğunu hatırlatırdı. Tarih kitaplarında ve teşkilâtla alâkalı eserlerde, Padişahlığın Allahü teâlâ tarafından verilen çok mesuliyeti) büyük bir vazife olduğu belirtilirdi. Bu emanetin, ahaliye iyi muamele, orduya bakim, memleketin muhafazası ve Dîn-i İslâm’ a hizmetle korunacağı yazılıdır.
Padişahların gelirleri ise başlıca iki kaynardan gelirdi. İlki yapılan gazalardaki ganimetlerin beste biri idi. Bu gelir harplerin yapılamamaya başladığı devirlerden itibaren kesilmiştir. Diğer önemli gelir kaynağı da kendilerine tahsis edilen haslardan elde edilenlerdi. Bu gelirler saray ve askerin masraflarına ve bayındırlık eserlerine harcedilirdi. Oturdukları saraylar ve eşyaları devlet mali idi. Padişahlar sadece tasarruf hakkına haizdiler.
Altı yüz seneden fazla Türkler’in ve Müslümanların lideri durumunda olan padişahlık müessesesi,Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla ilga edilmiştir. 23 Nisan 1920’de padişahın yetkilerinin, Büyük Millet Meclisine devredildiği ilân edilmiş, 30 Ekim 1922 ve 2 Kasım 1922 tarihli Büyük Millet Meclisi kararları ile de padişahlık tamamen ilga edilerek, sadece halifelik Osmanlı ailesinin uhdesinde kalmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde “Hilâfetin ilgasi ve Hanedân-i Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine çıkarılmasına dair kanun” ile de halifelik ilga edilerek, Osmanlı hanedanına mensup bütün aile fertleri yurt dışına çıkarılmıştır.
1) I. Osman:
1258 yılında doğmuş,1326’da ölmüştür. Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Bey Ertuğrul Gazinin oğludur. Yaşamı hakkında fazla bilgi yoktur. Babasının uç beyi olarak yerleştiği Söğüt’te doğduğu sanılmaktadır.
Gençliğinde yiğitliğinden dolayı “Kara Osman” lakabıyla ünlenmiştir. Daha sonra Bizans’a karşı bir gaza önderi vasfını kazandığı ve Gazi olarak anılmaya başlandı. Osmanlı Beyliği bağımsızlığını ilan ettikten sonra da Bey unvanını aldı. Osman Beyliği’nin kuruluşu sırasında yararlılıklar gösteren Ahi Şeyhi Edebalı yakın bir dostluk kurmuş ve ondan çok şey öğrenmişti. Daha sonra da Edebalı’nın kızı Mal Sultanla evlendi. 1281’de oğlu Orhan dünyaya geldi.
Osman bey adil ve eşitlikçe yönetimiyle halkın sevgisini kazanmıştı. Topraklarını genişletmek için Bizans’a karşı amansız savaşlara girmiş ama yöredeki Türk beylikleriyle çalışmaktan sürekli olarak kaçınmıştı.
Osman Bey son yıllarını hasta olarak Yenişehir’de geçirdi. Beyliğin yönetimini oğlu Orhan’a bırakmıştı. En büyük isteği Bursa’nın alındığını görmekti . Bu isteği gerçekleşti ve 1326’da ölümünden kısa bir süre önce Bursa alındı. Önce Söğüt’e babasının yanına gömüldü daha sonra cenazesi Bursa’da yaptırılan “Gümüşlü Kümbet”e taşındı.
Osman Bey son yıllarını hasta olarak Yenişehir’de geçirdi. Beyliğin yönetimini oğlu Orhan’a bırakmıştı.
2) I. Orhan:
1281 yılında doğmuş, 1361’de ölmüştür. Osmanlı Devletinin ikinci padişahı Orhan Bey Osmanlı Gazi’nin oğludur. Yaşamı hakkında fazla bilgi yoktur. Söğüt’de doğduğu bilinmektedir ama doğum tarihi kesin değildir. Genç yaşta babasının yanında savaşlara katılan Orhan başarılarından dolayı“Gazi” unvanını aldı. Bir Bizans kalesi olan Yarhisar’ın fethi sırasında büyük yararlılıklar gösterdi. Bu savaş sırasında Yerhisar tekfurunun kızı Halafira esir düşmüştü. Orhan Bey Osmanlılar arasında Nilüfer Halun olarak anılan Halafira’yla 1299’da evlendi. Oğulları Süleyman ve Murad’ın annesi Nilüfer Hatundur. 1346’da Bizans İmparatoru Kanta kuzenos’un kızı Teodora’yla evlendi.
Başarılı ve cesur bir yönetici olan Orhan Bey Osmanlı topraklarını doğuda Ankara’ya batıda Edirne’ye kadar genişletti. O güne kadar ahiret töreleriyle yönetilen beylikte ilk devlet kurumlarının temelleri Orhan Bey döneminde atıldı. Bu kurumların en önemlisi devlet işlerinin görüldüğü divandır. İlk düzenli orda bu dönemde kuruldu ilk Osmanlı parası yine Orhan Bey tarafından bastırıldı.
Son yıllarını Bursa’da geçiren Orhan Gazi 1361’de öldü. Mezarı Bursa’da gümüşlü kümbette babası Osman Gazinin yanındadır.
3) I. Murad:
Orhan Gazi’nin altı oğlundan biri olan Murad Bursa’da 1326 yılında doğdu.
Genç yaşta Bursa sancak beyliğine getirildi. Başarılı ve cesur bir savaşçıydı. Ağabeyi Süleyman Paşanın yanında Rumeli fetihlerine katıldı.Bu savaşlardan birinde Süleyman Paşa ölüne tahtın varisi Murad oldu. Orhan Gazi’nin 1361’de ölümünden sonra tahta çıktı.Aynı yıl kendisine rakip gördüğü iki kardeşini öldürttü.Bu olay Osmanlı tarihinde örneğine çok sık rastlanacak olan taht için kardeş öldürtme geleneğinin başlangıcıdır.
Hüdavendiğar veya Gazi Hünkar lakabıyla anılan I.Murad Avrupa’daki Osmanlı topraklarını Sırbistan’a kadar genişletti.Osmanlılar’a karşı ilk Haçlı ordusu I.Murad’ın askeri başarıları üzerine oluşturmuştur.
I.Murad 28 Ağustos 1389’da I.Kosova Savaşı sırasında Milas Obiliç adlı bir Sırp soylusu tarafından öldürüldü.
4)I. Bayezıd:
1360 yılında doğmuştur. Dördüncü Osmanlı Padişahı I:Bayezıd Bursa’da doğdu.Genç yaşta babası I.Murad’la birlikte seferlere katıldı.Savaş alanlarındaki cesaretinden ve suratinden dolayı “Yıldırım” lakabını aldığında henüz 14 yaşındaydı. 1378’de babasının isteği üzerine Germiyanoğlu Beyi Süleyman Şah’ın kızı Sultan Hatun’la evlendi.İstanbul’u ilk kuşatan Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezıd’tır.İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı bu kuşatma sırasında yaptırıldı.Bu dönemde İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulduğu bilinmektedir.
Bayezıd okuma-yazma bilen ilk Osmanlı padişahıydı.Adil ve ileri görüşlüydü.Aynı zamanda başarılı bir komutandı.Bakanlar’daki fetihleri ve Nigbolu Savaş’ında Haçlı ordusuna karşı kazandığı zafer Bayezıd’a İslam dünyasında büyük ün kazandırmıştı.Bu başarıları nedeniyle Mısır’daki Abbasi halifesinden“Sultan” unvanını aldı.
Yıldırım Bayezıd 1402’de yapılan Ankara Savaş’ında Timur tutsak düştü.Yedi ay süren tutsaklıktan sonra 9 Mart 1403’te Akşehir’de öldü.Tutsaklığa dayanamayıp ihtihar ettiği de söylenir.
5)I. Mehmed:
1379 yılında doğmuştur.Osmanlı Devleti’nin beşinci padişahı olan Çelebi Mehmed Bursa’da doğdu.Babası Yıldırım Bayezıd tarafından Amasya sancakbeyliğini atandığında henüz 11 yaşındaydı.Babası ve üç kardeşiyle birlikte Ankara Savaşı’na katıldı.Bu savaşta Osmanlılar yenik düştü ve Osmanlı toprakları Bayezıd’ın oğulları arasında paylaştırıldı.Çelebi Mehmed Osmanlı tahtını için kardeşleriyle mücadeleye dönemi Osmanlı tarihine padişahsız dönem anlamına gelen “Fetret Devri” olarak adlandırılır.
Çelebi Mehmed bu mücadelenin sonunda tahta çıkmış ve Osmanlı Devleti’ni yeniden tek yönetim altında toplamıştır.Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu sayılır.
Çelebi Mehmed Edirne’de avlanırken rahatsızlanarak felç oldu,kısa bir süre sonrada 1421 yılında öldü.Cenazesi Bursa’ya götürülerek Yeşil Türbeye gömüldü.
6)II. Murad:
1404 yılında doğmuştur.Osmalı Devletinin altıncı padişahı II.Murad Çelebi Mehmed’in oğludur.
Babasının Ankara Savaşından sonra çekildiği Amasya’da doğdu.Çelebi Mehmed’in ölümü üzerine 1421’de tahta çıktı.Hükümdarlığı döneminde Balkanlarda Osmanlı egemenliğini güçlendirmek için çaba sarfetti.
II.Murad alçak gönüllü, merhametli ve adil bir hükümdardı.Bilim ve sanata önem verir, bilgin ve sanatçıları korurdu.Döneminde II.Murad’ı konu alan çok sayıda manzum eser yazılmıştır.Kendiside“Muradı” mahlasıyla şiirler yazardı.
II.Murad 3 Şubat 1451’de Edirne’de öldü.Vasiyet üzerine Bursa’da kendi yaptırdığı Muradiye Camisi’nin yanındaki türbesine gömüldü.
7)II. Mehmed:(FATIH SULTAN MEHMED)
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, uzun boylu, dolgun yanaklı, kırmızı, beyaz tenli, kıvrık burunlu, kolları adaleli ve kuvvetli bit padişahtı.Yedi tane yabancı lisan bilirdi. Âlim, Sâir ve sanatkârları toplar ve onlarla sohbetten çok hoşlanırdı. Gayet soğukkanlı ve cesurdu. essiz bir kumandan ve idareci idi. Yapacağı isler hususunda, en yakınlarına bile hiç birşey sızdırmazdı.
Fatih Sultan Mehmed’in ömrü seferlerle geçti. Yıkılmaz diye bilinen Bizans’ı yıktı. Ìstanbul’u fethetti.
Ayasofya kilisesini cãmiye çevirdi. Kıyamete kadar cãmi olarak kalmasını istediği bu muhteşem mâbed için ,mükemmel bit vakfiye yazdırttı. (Başvekâlet Arşivi Tapu Defterleri No: 20, 27, 167, 251) 1127 sene kilise, 481 sene de cãmi olarak kullanılan Ayasofya, 1934’de müze haline getirildi.
Hz. Fatih, Enez’i, Galata ve Kefeyi Osmanlı topraklarına dahil etti. Limni, Ìmroz, Semendirek, Taçoz, Bozcaada ve Bosdan’ı aldı. Belgradı muhasara ettiği zaman çarpışmaya bizzat katildi. Alnından ve dizinden ciddi şekilde yaralandı. 1458’de Mora’yı kısmen, bir sene sonra da Sırbistan’ı tamamen aldı. 1461’de Amasya’yı ve Ísfendiyar Ogulları Beyliğini Osmanlı topraklarına dahil etti. Trabzon Rum İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. 1462’de Romanya, Yayçe ve Midilli’yi aldı. 1463 senesinde Papa’nın büyük gayretleri ile toplanan ve savaşa katılan herkesin altı aylık günahının affolunacağı ilân edilen 20 devletin katıldığı bir haçlı ittifakı ile 16 sene savaştı. 1463’de Bosna’yı fethetti ve Hersek’i de tabiiyeti altına aldı. 1466’da Konya ve Karaman’ı aldı. Arnavutluğu tamamen Osmanlı topraklarına kattı. 1470’de Ağrıboz’u aldı. Uzun Hasan’ı Otlukbeli savaşında kesinlikle yendi. Zafer Sükranesi olarak kırk bin esiri salıvererek, hürriyetlerine kavuşturdu. 1476’da Boğdan’ı Osmanlı topraklarına kattı. Otuz sene içinde tam yirmi beş seferi bizzat kendisi idare etti. 900.000 bin kilometrekare olan topraklanma 2.214.000 kilometrekareye çıkardı.
Fatih Sultan Mehmed, Venedikliler tarafından tertiplenen tam on dört suikastten kurtuldu. Son suikastten ise kurtulamadı. Venedikliler, bu büyük hükümdarı, aslen bir Yahudi olan Maestro Jakopo isimli bir doktor vasıtasıyla zehirleterek öldürmeye muvaffak oldular. Tarihçi Babinger’e göre bu suikastçı doktor, Yakup Pasa unvanı ile sarayın doktorları arasında bulunuyordu.
1481 Mayisinin üçüncü günü yine bir sefere çıkmışken, Gebze’de ordugâhında Perşembe günü vefat etti. Papa, Büyük Hakanın ölümünde tam üç gün üç gece bütün kiliselerin çanlarını çaldırtarak sevinç ayinleri yaptırdı. Hz. Fatih 49 sene bir ay beş gün yaşadı. İki imparatorluk,, dört krallık ve onbır prenslik yıkan büyük hükümdarın cenaze namazını Fatih Camiinde Şeyh Muslihiddin Mustafa Vefa Efendi Hazretleri kıldırdı. Türbesi Fatih Camii yanındadır.
Hz. Fatih, Müslüman Türk Milletine yapmış olduğu büyük hizmetlerle, dünyanın en büyük hükümdarlarından birisi olduğunu ispat etmiştir. Ìstanbul gibi, cihanın bir incisi olan, bu muhteşem beldeyi Türk Milletine kazandırmıştır. Yapmış olduğu çalışmalar ile, memleketinde büyük çapta bir imar hareketini gerçeklestirmistir. Bugünün üniversitesi olan (Fatih Külliyesi)ni 1470 senesinde tamamlamış, İstanbul’u fethettiği zaman 8 tane kiliseyi camiye çevirmiş, etrafındaki papaz odalarını da medrese yapmıştır. Ayrıca bir çok Anadolu kasabasında da medreseler yaptırmıştır.
Hz. Eyyûb El – Ensârî’nin (r.a.) kabri Fatih zamanında keşfedildi. Delâil-i Hayrat müellifi Şeyh Süleyman Cezulî ve Allame Ali Kusi Fatih devrinde vefat ettiler.
Erkek çocukları: Mustafa, Cem, Korkut.
Kızı: Gevherhan Hatun
8)II. Bayezıd: Sultan İkinci Bayezıd 3 Aralık 1448’de Dimetoka’da doğdu. Babası cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed Han, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. Uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elaydı. Cesur ve atılgandı.
Aynı zamanda çok halim selim ve dinine bağlı bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilme ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid’e iyi bir eğitim verdi. O devrin en meşhur alimlerinden ders okutturdu ve bütün İslam ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağladı.
Sultan İkinci Bayezid yedi yaşında iken, Hadım Ali Paşa nezaretinde Amasya valiliğine tayin edildi. Amasya, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkeziydi. Padişah olacak şehzadelerin yetişmesi için, bu vilayette bütün şartlar vardı.
Sultan İkinci Bayezid, dinine çok bağlı olduğu için kendisine Bayezid-i Veli denildi. Sultan İkinci Bayezid, şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Çok merhametli bir padişah olan Sultan İkinci Bayezid, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı.
Arapça ve Farsça’yı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslam ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 24 Nisan 1512’de padişahlıktan ayrılmak zorunda kalan Sultan İkinci Bayezid, bir ay kadar daha yaşadı ve 26 Mayıs 1512’de vefat etti.
Erkek çocukları: Mahmud, Ahmed, Şehinşah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed, Korkud, Abdullah, Alimşah
Kız çocukları:Aynişah, Gevher, Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.
9)I.Selim:
Yavuz Sultan Selim 10 Ekim 1470 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur. Gülbahar Hatun Dulkadiroğluları beyliğindendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. Kuvvetli bir ilim tahsili yapmıştı.Babası Sultan İkinci Bayezid padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim’i Trabzon Sancağı’na tayin etti.
Şehzade Selim, Trabzon’da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi’nin derslerini takip ederdi. Trabzon’u çok güzel idare eden Şehzade Selim’in bu arada komşu devletlerle de ilişkisi oldu.
Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis seferinde Kars, Erzurum, Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (1508). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldular.
Çok güzel ata biniyor, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanıyordu. Güreşmekte, ok ve yay yapmada üstüne yoktu. Harpten hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazı bir kişiliğe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.
Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkar hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, söyle vasiyet etti:
“Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayun benim mührümle mühürlensin.”Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz’un mührüyle mühürlendi.
Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. 22 Eylül 1520’de “Aslan Pençesi” denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etti.
Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Camii’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim’i sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.
Erkek çocukları: Kanuni Sultan Süleyman
Kız çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan
10)I.Süleyman:
Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.
Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu.
15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar’a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509).
Yavuz Sultan Selim’in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti.
Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.
Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icat etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.
Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur:
“Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi”.
Erkek çocukları: İkinci Selim, Bayezid, Abdullah, Murad, Mehmed, Mahmud, Cihangir, Mustafa
Kız Çocukları: Mihrimah Sultan, Raziye Sultan
11)II. Selim:
Sultan İkinci Selim 28 Mayıs 1524’de İstanbul’da doğdu. Babası Kanuni Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan’dır. Hürrem Sultan Slav kökenlidir. Orta boylu, açık alınlı, mavi, gözlü, ince kaşlı ve sarışın bir padişahtı. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Devlet idaresini iyice öğrenmek için de Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sancakbeyliği yaptı. Bu sırada tahsiline devam ederek, ilim ve tecrübesini arttırdı.
Sarı Selim olarak da anılan II. Selim, Kütahya sancakbeyi iken aldığı, babası Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın ölüm haberi üzerine İstanbul’a gelerek, 30 Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçti. Sarı Selim daha önceki Osmanlı Sultanlarına göre silik ve zayıf bir hükümdardı.
Babasının saltanatı sırasında diğer kardeşleri Şehzade Bayezid ve Şehzade Mustafa’nın bertaraf edilmesiyle kolayca tahta geçen Sultan İkinci Selim, adını aldığı dedesi Yavuz Sultan Selim ve babası Kanuniye göre oldukça silik bir idare sergilemiştir. Devrin büyük devlet adamları sayesinde Osmanlı Devleti ihtişamını sürdürmüş, Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve tecrübeli vezirler hükümeti ayakta tutmuşlardır. Sultan İkinci Selim’in kendisi hiç sefere çıkmamış ve liyakatli olmayan Ali Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığında İnebahtı faciası yaşanmıştır. 8 yıl padişahlık yaptıktan sonra 15 Aralık 1574 günü vefat etti. Ayasofya’ya defnedildi. Sultan İkinci Selim İstanbul’da ölen ilk Osmanlı Padişahıdır.
Sultan İkinci Selim’in tahta çıktığı ilk yıllarda, bazı siyasi çekişmeler yaşandı. Sokullu Mehmet Paşa bu çekişmelerden galip olarak ayrıldı ve 15 yıl sadrazamlık yaptı. Sadrazamlık yaptığı bu dönemde devlet yönetimine ağırlığını koydu.
Sultan İkinci Selim, babası Kanuni Sultan Süleyman’dan 14. 892.000 km. kare olarak devraldığı İmparatorluk topraklarını, oğlu Sultan Üçüncü Murad’a 15.162.000 km. kare olarak bırakmıştır.
Şaheser beyitlerinden biri şudur:
“Biz bülbül-i muhrık-ı dem-i şekvayı firakız
Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden”
Erkek Çocukları: Üçüncü Murad, Abdullah, Osman, Mustafa, Süleyman, Mehmed, Cihangir.
Kız Çocukları: Fatma Sultan, Şah Sultan, Gevherhan Sultan, Esma Sultan.
12)III. Murad:
Sultan Üçüncü Murad 4 Temmuz 1546 günü Manisa’nın Bozdağ yaylasında dünyaya geldi. Babası, Sultan İkinci Selim, annesi Afife Nur Banu Sultan’dır. Annesi Venediklidir. Sultan Üçüncü Murad orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, ela gözlü ve beyaz tenli bir padişahtı. Çok cömertti ve insanlara yardım etmeyi çok severdi.
Merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan Üçüncü Murad, Arapça ve Farsçayı çok iyi konuşurdu. Babasının 1558 yılında, Manisa sancak beyliğinden Karaman valiliğine tayin edilmesi üzerine, dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alaşehir sancakbeyliğine tayin edildi. Babası Sultan İkinci Selim padişah olduktan sonra da tekrar Manisa sancakbeyliğine atandı.
Şehzadeliği sırasında bulunduğu Manisa’da devrin en değerli ulemasından dersler aldı. Osmanlı padişahları içinde en alim padişahlardan birisidir. Babası Sultan İkinci Selim’in vefatı üzerine Manisa’dan İstanbul’a gelerek 22 Aralık 1574 tarihinde tahta geçti. Ancak o da babası Sultan İkinci Selim gibi devlet işlerine fazla müdahil olmadı. Bürokrasi ve hükümet daha ziyade Sokullu Mehmed Paşa tarafından idare edildi. Bunda Sokullu’nun tecrübe ve dirayet Sultan ikinci Murad’ın idare tarzı büyük rol oynamıştır.
İçkiye ve eğlence meclislerine düşkün olan Sultan Üçüncü Murad, saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç çıkmadı ve saraydaki kadınların etkisinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun bir devrini etkileyecek olan kadınlar saltanatı onun devrinde başladı. 29 yaşında çıktığı tahtta 20 yıl kalan Sultan Üçüncü Murad 16 Ocak 1595 tarihinde felç geçirdi ve vefat etti. Ayasofya Camisinin avlusuna defnedildi.
Erkek Çocukları: Üçüncü Mehmed, Selim Bayezid, Mustafa, Osman, Cihangir, Abdullah, Abdurrahman, Abdullah, Hasan, Ahmed, Yakub, Alemşah, Yusuf, Hüseryin , Korkud, Ali, Kız Çocukları: Ayşe Sultan, Fatma Sultan, Mihrimah Sultan, Fahriye Sultan.
13)III. Mehmed:
Sultan Üçüncü Mehmed 26 Mayıs 1566’da Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Murad, annesi Safiye Sultan’dır. İsmini, Fatih Sultan Mehmed’e benzemesi için, büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman koydu. Orta boylu, kumral saçlı ve güzel yüzlüydü. Çok kuvvetli bir ilim tahsili yaptı ve Tacüt-Tevarih yazarı Hoca Sadeddin Efendi’den dersler aldı. Sultan Üçüncü Mehmed, 1583’te Manisa sancakbeyliğine tayin edildi. 1595 yılının Ocak ayına kadar görev yaptığı Manisa’dan, babasının ölüm haberi üzerine hareket ederek, 27 Ocak 1595 tarihinde geldiği İstanbul’da Osmanlı tahtına oturdu.
Sultan Üçüncü Mehmed annesini çok sever, sayar ve dinlerdi. Bundan yararlanan annesi Safiye Sultan, Osmanlı sarayında hakimiyet kurdu. Bazı konularda padişahı zorlayıp istediğini yaptırıyor, bu da devlet işlerinde karışıklıklara sebep oluyordu. Dinine çok bağlı ve tasavvufa da son derece meraklıydı. Hz. Muhammed’in (S.A.V) ismi anılınca, saygısından derhal ayağa kalkardı. Üçüncü Mehmed devri duraklama dönemine rastlar. Sultan Üçüncü Mehmed, kolayca üzüntüye kapılır, yemekten, içmekten kesilirdi. Celali isyanları ve İran savaşlarının çok uzun sürmesi onu büyük üzüntü içinde bıraktı. İçkiyi sıkı bir şekilde yasaklayıp, bütün gizli meyhaneleri kapattırdı.21 Aralık 1603’de Topkapı Sarayında öldü.Mezarı Ayasofya’daki türbededir.
Erkek Çocukları: Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, Selim, Mahmud
14)I. Ahmed:
Sultan Birinci Ahmed 18 Nisan 1590 günü Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Çok mükemmel bir tahsil gördü. Arapça ve Farsça’yı mükemmel derecede konuşurdu. Ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında çok usta olan Sultan Birinci Ahmed, ava ve cirit oyununa çok düşkündü. Çok sade giyinirdi. Babası Sultan Üçüncü Mehmed’in vefatı üzerine 21 Aralık 1603’te Eyüb Sultan’da kılıç kuşanarak tahta geçti. Sultan Birinci Ahmed, Kanuni Sultan Süleyman’dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişahtı. Çocuk denecek yaşlarda bile mükemmel kararlar alırdı. Daima ilim ve irfan sahibi büyük kişilerle birlikte olur ve onlara akıl danışırdı.
Sultan Birinci Ahmed’in hayatında 14 sayısının önemli bir yeri vardır. Çünkü, on dört yaşında padişah olmuş, on dört yıl saltanat sürmüş ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. Dinine çok bağlı olan Sultan Birinci Ahmed’in Hz.Muhammed’e (S.A.V) olan bağlılığı o kadar ilerledi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır. O şiir şudur:
“N’ola tacım gibi başımda götürsem daim Kadem-i resmini ol Hazreti Şahı Resulün Gül-i Gülzarı Nübüvvet, o kadem sahibidir Ahmeda durma yüzün sür kademine ol gülün”
Sultan Birinci Ahmed yakalandığı tifüs hastalığından kurtulamayarak 21 Kasım’ı,22 Kasım’a bağlayan gece 1617 yılında 28 yaşında vefat etti.
Erkek Çocukları: İkinci Osman, Dördüncü Murad, Sultan İbrahim, Bayezid, Süleyman, Kasım, Mehmed, Hasan, Selim, Hanzade,Ubeyde
Kız Çocukları: Gevherhan Sultan, Ayşe Sultan, Fatma Sultan, Atike Sultan
15)I. Mustafa:
Sultan Birinci Mustafa 1592 yılında Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Sultan Birinci Mustafa güzel yüzlü, seyrek sakallı, sarı benizli ve iri gözlü bir padişahtı. İki defa padişahlık yaptı. Sinirli bir yapıya sahipti.
Sultan Birinci Mustafa, ağabeyi Sultan Birinci Ahmed’in padişahlığı süresince, 14 yıl sarayın bir odasında hapis hayatı yaşadı. O devirde bu gerekli görülüyordu. Aksi halde şehzadeler devlet yönetimine karışıyor, hatta padişahı devirmek için harekete bile geçebiliyor ve devlet birliği tehlikeye düşüyordu. Buna meydan vermemek için şehzadeler “izale” olunur veya bir odaya kapatılırdı. Sultan Birinci Ahmed tahta geçtiğinde kardeşini öldürtmemiş, ancak sarayda mahpus tutulmuştur. Kafes hayatı denilen bu süre sonunda Sultan Birinci Mustafa Osmanlı hanedanının en büyük erkek evladı olması dolayısıyla tahta çıkarılmış fakat kısa sürede dengesiz hareketleri görüldüğünden ulema, asker ve devlet erkanının ittifakı ile hal edilmiştir. Sultan Genç Osman’ın tahttan indirilip katlinden sonra bir kez daha cülus etmişse de 1,5 yıl sonra tekrar tahttan indirilmesi icab etmiştir.
Sultan Birinci Mustafa ile birlikte kardeş katli nadiren görülmüş, artık şehzadeler sarayda kafes ardında tahta geçecekleri günü beklemeye başlamışlardır. Tabii valide sultanlar, şehzade anaları arasında rekabetler başlamış, her biri bir vezire ve diğer gruplara dayanarak entrikalarla padişah değiştirmeye çalışmışlardır.
Sultan Birinci Mustafa, çok dindar bir insandı. Sadaka vermeyi çok severdi. Hatta sarayın havuzuna hizmetçilerin toplaması için para atardı. Saraydaki hayatını ibadet ederek, dini
eserler okuyarak geçiriyordu. Tahta geçmesi için ikinci kez davet edildiği zaman, odasında Kuran-ı Kerim okuduğunu ve padişahlık istemediğini bildirmişti.
Sultan Birinci Mustafa ikinci padişahlığının başlamasından 1.5 yıl sonra 10 Eylül 1623 tarihinde şeyhülislam fetvası ile tekrar tahttan indirildi. Fetvanın gerekçesi olarak da “Akli dengesi tam olmayan birisinin halife olamayacağı” gösterildi. Sultan Birinci Mustafa tahttan indirildikten 16 yıl sonra, 20 Ocak 1639 günü sinir hastalığından dolayı Topkapı Sarayında vefat etti.
16)II. Osman:
Sultan Genç Osman, 3 Kasım 1604 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Birinci Ahmed, annesi Mahfiruz Haseki Sultandır. Mahfiruz Haseki Sultan Rum’dur. Sultan Genç Osman 14 yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. Sultan Genç Osman iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klasiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi. Çok güzel bir yüzü olan Genç Osman, zeki, enerjik, atılgan, cesur ve gözü pek bir padişahtı.
Sultan Genç Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin ve Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu.
Kendisine planlarını uygulayacak bir sadrazam bulamadı. Tarihte eşine az rastlanır bir şekilde tahtan indirilerek, Yedikule zindanlarında boğularak şehit edilen Sultan Genç Osman, babası Sultan Birinci Ahmed’in Sultanahmet Camii’nin yanındaki türbesine defnedildi.
Tahta çıkar çıkmaz devlet erkanı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislamdan alan Sultan Genç Osman çok yenilikçi bir padişahtı.
Erkek çocukları: Ömer, Mustafa
Kız çocuğu: Zeynep Sultan
17)IV. Murad:
Sultan Dördüncü Murad 26 Temmuz 1612 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Annesi Rumdur. Sultan Dördüncü Murad, uzun boylu, iri cüsseli, yuvarlak yüzlü ve heybetli bir padişahtı. Osmanlı Sultanlarının en kudretlilerinden biri olarak tarihe geçti. Son derece zeki, gözü pek, cesur, kuvvetli ve enerjik bir insandı.
Sultan Dördüncü Murad çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da gösterdi. Dinin hükümlerini çok iyi bilir Şeyhülislam Yahya Efendiye “Baba” diye hitap ederdi. İçki ve tütünü yasakladı. Gece sokağa çıkma yasağı koydu. Arapça’yı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi. Sultan Dördüncü Murad döneminin önemli olaylarından biri de, Hazerfan Ahmed Çelebinin kanat takarak Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmasıydı.
Sultan Dördüncü Murad’ın saltanatını 2 devreye ayırmak mümkündür. Henüz 11 yaşında iken tahta geçtiğinden devlet işleri büyük ölçüde annesi Kösem Sultan’ın elinde yürümekteydi. Onunla birlikte olan vezirler, gözünün önünde Hafız Ahmed Paşa’yı askere parçalatmışlar, genç padişahı da korkuyla dehşete düşürmüşlerdir.Osmanlı memleketlerinde asayiş ve huzur kalmamış, zorbalar şehirleri ele geçirmişleridir. Delikanlılık çağında idareyi bizzat ele aldıktan sonradır ki Sultan Dördüncü Murad, biraz da şiddet yolu ile bütün zorbaları bastırmış, tekrar devlet hakimiyetini kurmuştur. Tütün yasağı bahanesiyle kahvehanelerde toplanan işsiz güçsüz zorba takımını sindirmiş, şiddetli ceza ve hatta idamlarla tekrar idari ve adli nizamı kurabilmiştir.
Sultan Dördüncü Murad, çevresinde olup bitenleri dikkatle takip eder, inisiyatifini kullanmakta asla tereddüt etmezdi. Hükümdarlığının ilk yıllarında annesinin etkisinde kaldıysa da daha sonra kadınların saltanatına son verdi, hain ve hilekar sadrazamları şiddetle cezalandırdı. Memleket meselelerini yakından takip edip, çözümler üretmeye çalıştı. 17 yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, Niksir hastalığından dolayı henüz 28 yaşında vefat etti.
18)İbrahim:
Sultan Birinci İbrahim 5 Kasım 1615 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Mahpeyker Kösem Sultan Rum’dur. Sultan Birinci İbrahim uzun boylu, kuvvetli vücutlu ve kumral sakallıydı. Annesi onun yetiştirilmesi için çok gayret göstermişti. Ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın ani vefatı, zaten ölüm düşünceleriyle harap olmuş Şehzade İbrahim’i çok sarstı ve padişah olduğuna inanmak bile istemedi. Annesinin ve devlet erkanın ısrarlarından ve ağabeyi Sultan Dördüncü Murad’ın cenazesini gördükten sonra abisinin vefatına kesin olarak inandı. Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Taht Odası’na geçen Sultan Birinci İbrahim’in başına, Hırka-i Saadet Dairesi’nden getirilen, Hz. Ömer’in Sarığı’nı yerleştirdi. Sultan Birinci İbrahim tahta oturdu ve ellerini açarak dua etti:
“Elhamdülillah. Ya Rabbi! Benim gibi zaif bir kulunu bu makama layık gördün. Saltanat günlerimde milletimi hoş-hal eyle ve birbirimizden hoşnut eyle.”
Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiği ilk yıllarda sinir hastalığı yüzünden sık sık kriz geçiriyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda devlet işleriyle bizzat ilgilenmeye başladı. Sultan Birinci İbrahim tahta çıktığında soyunun tek şehzadesi o kalmıştı. Bu yüzden ilk oğlu Şehzade Mehmed (Sultan Dördüncü Mehmed) doğduğunda ülkede şenlikler düzenlendi (2 Ocak 1642). Sultan Birinci İbrahim, çok cömert ve lütufkar bir padişahtı. Fakirlere ve kimsesizlere yardım etmeyi çok severdi. Çıkardığı fermanlarla açlık ve kıtlığın önlenmesine çalıştı. Saltanatı sırasında, annesi Kösem Sultan’ın etkisinde çok kaldı. Sekiz yıl dokuz ay padişahlık yaptıktan sonra, 18 Ağustos 1648 tarihinde boğularak şehit edildi.
Sultan Birinci İbrahim hakkında kendi devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarında, akli dengesinin bozuk olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Bu kaynaklar, Sultan Birinci İbrahim’in özelliklerinden ve yaptığı işlerden övgüyle bahsetmektedir. Sadece son zamanlarda bazı yazarlar, onun için “Deli” demektedirler. Sultan Birinci İbrahim’e “Deli” ve “Gaddar” diyen ve adının öyle yayılması için çalışanlardan bazılarının, Sultan Birinci İbrahim tarafından idam ettirilen İranlı Şii, Emirgüneoğlu’nun adamları olduğu söylenmektedir.
Sultan Birinci İbrahim tahta geçtiğinde 25 yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında öldürüleceği endişesi ile sinirleri son derece bozulmuştu. Bu sırada sadrazamlık koltuğunda bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşa devlet işlerini en iyi şekilde yürüttü. Kemankeş Kara Mustafa Paşa, İranlılarla Kasr-ı Şirin Antlaşması’nı imzalayıp, İstanbul’a geldikten sonra, giriştiği mali işlerde de başarılı oldu. Ocaklı sayısını indirip maaşlarının düzenli olarak verilmesini sağladı. Bu olumlu faaliyetler sonunda devlet bütçesi denkleşmiş oldu. Donanma işleriyle de ilgilenen Kemankeş Mustafa Paşa, her yıl belirli miktarlarda kadırgalar yapılıp donatılmalarını sağladı.
Erkek Çocukları: Dördüncü Mehmed, İkinci Süleyman, İkinci Ahmed, Orhan, Bayezid, Cihangir, Selim, Murad.
Kız Çocukları: Ümmî Gülsüm Sultan, Peykan Sultan, Atike Sultan, Ayşe Sultan, Gevherhan Sultan
19)IV. Mehmed:
Sultan Dördüncü Mehmed 2 Ocak 1642’de İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Turhan Hatice Sultan’dır. Annesi Rusdur. Sultan Dördüncü Mehmed orta boylu, beyaz tenli ve yanık çehreliydi. Ata çok bindiği için vücudu öne eğikti. Annesi onu çok iyi yetiştirdi. İyi bir ilim tahsili gördü. Babası Sultan İbrahim’in öldürülmesi üzerine 8 Ağustos 1648 günü, henüz yedi yaşında iken padişah oldu. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı yüzünden tarihte Avcı Mehmed olarak anılır.Beş vakit namazı cemaatle kılardı. İçkiyi şiddetle yasaklayıp, içki imalathanelerini kapattırdı. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine vermekle çok isabetli bir karar aldı. Sultan Dördüncü Mehmed zamanında Osmanlı Devleti en geniş sınırlarına kavuştu.
Hayatının büyük bir kısmı saray entrikalarıyla geçti. İkinci Viyana bozgunundan sonra, ordunun ve devlet erkanının oybirliği ile 8 Kasım 1687 günü tahttan indirildi. Bundan sonraki ömrü, saraydaki bir odada yanına konulan iki cariye ile tam bir hapis hayatı şeklinde sürdü. 6 Aralık 1693’de Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a gönderildi ve Yeni Cami’deki Türbesine, annesi Turhan Sultanın yanına defnedildi.
Erkek Çocukları : İkinci Mustafa, Üçüncü Ahmed, Bayezid.
Kız çocukları : Hatice Sultan, Safiye Sultan, Ümmü Gülsüm Sultan, Fatma Sultan.
20)II. Süleyman:
Sultan İkinci Süleyman 15 Nisan 1642’de İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan’dır. Orta boylu, kır sakallı, şişman ve halim selim bir padişahtı. Dindar, dürüst ve akıllı bir insan olan annesi Saliha Dilaşub Sultan tarafından titizlikle yetiştirildi. Oğluna, gerekli bilgileri bir yandan kendi veriyor, bir yandan da hocalar tutuyordu.
Hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve nazik bir insandı. Rüşvet ve sefahata son derece düşmandı. Padişah olduğu sırada askeri zorbaların ortalığı karıştırması üzerine onlarla mücadeleye girişti ve kısmen de olsa asayişi sağladı.
Sultan İkinci Süleyman, 4 yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını yatak hastası olarak geçirdi. Gün geçtikçe zayıflıyordu. 22 Haziran 1691 günü Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Süleymaniye Camii yanında Kanuni Sultan Süleyman türbesine gömüldü.
21)II. Ahmed:
Sultan İkinci Ahmed 25 Şubat 1643 günü İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Hatice Muazzez Sultan’dır. Terbiyesi ve tahsili ile annesi meşgul oldu. Arapça ve Farsça biliyordu. Orta derecede bir tahsil gördü. Devlet işlerini çok yakından takip eder, hasta bile olsa divan toplantılarına katılırdı.
Sultan İkinci Ahmed, Hat sanatında çok ustaydı. Yazı yazma kabiliyeti çok üstün olan Sultan İkinci Ahmed, birçok Kuran-ı Kerim yazdı. Şairlere ve şiire çok düşkündü. 3 yıl 7 ay 14 gün saltanat sürdükten sonra, yakalandığı Siroz hastalığından kurtulamayarak 6 Şubat 1695 günü Edirne’de vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Kanuni Sultan Süleyman Türbesine defnedildi.
Erkek Çocukları: İbrahim, Selim
Kız Çocukları: Atike Sultan, Hatice Sultan, Asiye Sultan
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmiştir
çok güzel ama devamı yok neden