1947 yılında, Ölü Deniz Kıyısında Kumran’da, çobanlık yapan bir
Bedevi’nin kaybolan hayvanlarını
ararken girdiği bir mağarada
bulduğu yazmalar bilim ve teoloji
dünyasını alt üst etmişti. Tarihe
Ölü Deniz Yazmaları olarak
geçecek olan bu yazmaların sırrının
çözülebildiğini söylemek için ise
daha çok erkendir.
Yazmaların 1947 yılında çoban tarafından bulunmasından sonra,
bu yazmalar Kudüs Üniversitesi’nin
eline geçmiş ve bu mağaralarda araştırmalar başlamıştır.1958
yılına kadar süren çalışmalarda bir çok yazmanın yanı sıra
arkeolojik başka bulgulara da rastlanmıştır.
10 yıl süresince 11 mağarada yapılan kazılar 800 kadar
yazmanın ve bir çok parçanın gün ışığına çıkmasını sağlamıştır.
Bunlar arasında Tevrat’ta geçen metinler bulunduğu kadar
bulunmayanlar da mevcuttur. Bu metinlerin aşağı yukarı dörtte
biri kadarı Tevrat’ta geçen metinlerdir. Bunların dışında kutsal
metinlerin imitasyonları da söz konusudur.
Ancak yazmaların
pek çok yeri okunamadığı için bunları yeniden derlemek çok zor
olmuş, bazı bölümler ise derlenemez şekilde bozulmuştur.
Metinler daha çok deri üzerine yazılmış olmakla birlikte papirüs
ve bakır üzerine yazılmış metinler de vardır. Bu metinlerin
dilleri İbranice, Arami dili ve yerel dillerdir. Bu belgeler aynı
zamanda bunları yazan topluluğun inançları ve yaşayışları
hakkında da bilgi vermektedir.
Bu metinleri bir Yahudi topluluğunun yazdığına kuşku yoktur.
Bu topluluk genellikle Esseniler olarak düşünülmektedir.
Metinlerin yazılış tarihleri de metinlerin bir topluluk tarafından
yazıldığını ve saklandığını göstermektedir. Metinlerin en eskisi
MÖ 250 en yenisi ise 68 tarihine tarihlenmektedir. 68 tarihi
aynı zamanda Kudüs’e giden Roma ordularının Kumran kentini
yıktıkları tarihtir.
YAZMALARI KİMLER YAZDI ?
Yazmaların bir Yahudi tarikatına ait oldukları konusunda
araştırmacılar görüş birliğine varmışlardır. En olası gözüken
topluluk ise Esseniler olarak düşünülmektedir. Bu topluluğun
Esseniler olup olmadığını bir kenara bırakıp yazmalara göre bu
topluluğun kurallarına ve yaşayışına bakmakta fayda vardır.
Çıkan yazmaların arasında bu tarikatın kurallarını belirleyen
yazmalar da vardır. Bunların arasında bu topluluğun Tanrı ile
yeni bir ahit yaptığına ilişkin yazmalar da vardır.
Kanunlar yazmasında bu tarikatın kuralları ile ilgili ayrıntılı bilgi
sahibi olabiliyoruz. .Bunun dışında tarikat hakkında bilgi
alabileceğimiz başka yazmalar da vardır.
Yazmalara göre bu topluluk İsrail halkından çıkma , katılmak
isteyen ve akıl ve disiplin sınavlarını verebilen herkese açıktı.
Tarikata girenler için , artıkbu hayata başladığına ilişkin törenler
yapılmaktaydı. Yeni girenler ayrıca günahlarını itiraf ediyor ve
Tanrı’nın lutfunu talep ediyorlardı. Bu törenlerde ilgi çekici bir
yön de Tanrı’nın adı yüceltilirken şeytan yani Belial yeriliyordu.
Yeni girenin tam olarak kabul edilmesi ise seneler sonra yaptığı
işlere göre oluyordu.
Topluluk içinde ruhban sınıfının tam bir hegemonyası vardı.
Ruhban sınıfı da kendi içinde bir hiyerarşiye tabii idi. Rahipler
her sene yaptıklarına göre bir sıralamaya sokulmaktaydılar.
Topluluğa girenler için ise her seneneler yapacağı önceden
belirlenmişti.
“Kardeş”ler arasında ise tam bir sevgi ortamı öngörülmekteydi.
Herkes kardeşini kendi kadar sevmeli, etrafına iyilik yapmalıydı.
Kötü davranışlar ise sert bir biçimde cezayı hak etmekteydi.
Topluluğa girenler maddi zevklerden uzaklaşmak, bunların
peşinden koşmamak zorundaydılar. Evlilik yasak olmamakla
beraber sıkı kurallara bağlıydı.
Bu topluluk aynı zamanda “Kanun Evi” olarak da
adlandırılıyordu. Yazmalara göre on kişiyi geçtiklerinde
içlerinden birinin “gece ve gündüz” kanunları okuması
gerekiyordu.
Kanunlara karşı koyanlar ise cezalandırılıyor ve topluluktan
ihraç ediliyorlardı.
Törenler :
Topluluğa kabul edilen kişi tam bir yıl geçmeden bazı törenlere
katılamıyordu.
Bu törenlerden en önemlisi ise arınma (purificatio) töreni idi. Bu
tören vaftiz törenine benzeyen ve suyla yapılan bir törendi.
Törenin ayrıntıları günümüze kadar ulaşmamıştır ; ancak Şam
yazmasına göre suyun “kişiyi tam olarak kaplayacak” kadar
olması gerektiğini biliyoruz. Bu töreni büyüsel bir tören olarak
kabul etmemek gerekmektedir. Bu sembolik bir arınmadır. Zaten
bu törenin etkili olabilmesi için kişinin kalbinin de temiz olması
gerekmektedir.
Bir önemli tören de komünyon, topluluk yemeği idi. Yemek
konseyden on kişi hazır bulununca toplanabiliyor ve ekmek ve
şarabın kutsanmasıyla gerçekleşiyordu.
Bu iki önemli tören de farklı şekillerle de olsa Hristiyanlığa
geçmiştir.
YAZMALARIN İÇERİĞİ
Daha önce de belirttiğimiz gibi 11 mağaradan çeşitli boyutlarda
yazmalar çıkmıştır. Bu yazmalar dışında bölgede yaşayan
Bedevilerden satın alınanlar yazmalar da vardır. Bu yazmalar
içinde çok iyi korunanlara da rastlanmıştır, tamamen
parçalanmış olanlara da.
Bu yazmaların konuları çeşitlidir. Bakır yazmalar dışında
kalanları kısaca özetleyecek olursak:
-Yaradılış (Tekvin bölümünün apokrif’i)
-Kurallar
-Işık oğulları ve Karanlık oğulları (İyi kötü mücadelesini anlatan yazılar)
-Tevrat yorumları
-İlahiler
Ölü Deniz yazmaları içinde farklı konularda olanlar olsa da
kabaca bu başlıklar altında toplanabilirler.
Bir envanter çıkartmak gerekirse, parçalı olarak 600 civarında
yazma sözkonusudur. Bu yazmaların yaklaşık dörtte biri Tevrat
metinleridir, hatta çoğu metinin bir çok kopyasına rastlanmıştır.
Bu metinlerin arasında apokrif metinler de vardır.
Bulunan parçaçaldan bir bölümü de , 1896-1897 yıllarında
Kahire’de bir sinagogda Salomon Schechter tarafından bulunan
ve 1910’da yayımlanan yazmalarla aynı bölümleri içermektedir.
Şam yazması ya da Şam Belgesi denilen bu belge de değerli
bilgiler içermektedir.
Bakır rulolar
Ölü deniz yazmaları içinde en ilginç olanları da kuşkusuz bakır
rulolardır. Bu ruloların diğer rulolardan olan farkı bakır olması
dışında , topluluğun kuralları ya da inançlarından bahsetmemesi
bunun yerine saklı bir hazine hakkında bilgi vermesidir.
Bu rulo’nun bir hazine hakkında bilgi vermesi , yazmaları
araştıran ekibi de şaşırtmış, hatta bunu ilk tercüme eden John
Marco Allegro’nun bunu basması bu ekip tarafından, define
avcılarının hücum etmesi korkusuyla engellenmiştir.
Bu keşif bilim dünyasını da ikiye bölmüştür. Bir bölüm
araştırmacı burada gerçekten bir hazine olduğunu
savunurkenbaşkaları da bunun sembolik bir anlatım olduğunu
iddia etmişlerdir.
Bunun gerçek hazine olduğunu iddia edenler bu hazinelerin
birinci ya da ikinici tapınaktan geldiğini ve Esseniler tarafından
saklandığını söylemektedirler.
Bunun tersini iddia edenler ise Kumran Essenileri’nin bu kadar
zenginliğe sahip olamayacaklarını ve Kudüsteki toplulukla olan
ilişkilerinin kötülüğünden, tapınaktaki hazineleri elde
edemeyeceklerini söylemektedirler.
Bu hazinelerin gerçek anlamı ne olursa olsun bu hazineleri
arayanlar, hatta bu hazineleri Tapınakçıların bulduğunu
söyleyenler vardır. Ancak Roma’daki Titus’un zafer takına
bakıldığında Romalıların hazineleri aldıkları görülmektedir.
Buna karşılık olarak da bazı araştırmacılar asıl hazinelerin saklı
kaldığını , Romalıların aldıklarının sadece göstermelik olduğunu
iddia etmektedirler.
TOPLULUĞUN ÖĞRETİLERİ
Topluluk kaçınılmaz olarak Tevrat’da geçen ana kavramlara bağlı
idi ancak yine de kendine özgü görüşler geliştirmişti.
Ölü Deniz yazmaları incelendiğinde , topluluğun kendine özgü
doktrinleri ve topluluk kurallarının büyük ölçüde yazıya
geçirildiği görülmüştür.
Topluluğun inanışına göre, topluluk kutsal yazılardaki gizemleri
anlamış ve bunların sırrına ermektedir. Kurallar yazmasına göre
Büyk üsdatın da görevi, bu yolu seçmiş topluluk üyelerine bu
bilgileri almasında yardımcı olmaktır.
Bu şekli ile bu topluluk ezoterik karakterini göstermektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, ezoterik öğretilerin
aksine fazlasıyla yazılı metin bulunmasıdır. Ancak bulunan
yazılı metinler, topluluğun sakladığı sırlarla ilgili olmaktan öte
kuralları ve yorumları kapsamaktadırlar.
İyi – Kötü Karşıtlığı
Topluluğun öğretilerinde en ilgi çekici husus , Zerdüştlük’de
olduğu gibi , iyi ve kötü güçlerin karşıtlığının önemli bir yer
tutmasıdır.
İyi güçlere hükmeden güç topluluk tarafından “Işık Prensi” diye
adlandırılmaktaydı. Onun emrindekiler ise “Işık oğulları” diye
adlandırılmaktaydı. Onların karşısında ise kötü güçlere
hükmeden “Karanlıkların Prensi” ya da “Belial” vardı.
Emrindeki gçler ise “Karanlık Oğulları” olarak adlandırılıyordu.
Ölü Deniz yazmalarına göre, Tanrı insana iki tür ruh vermişti.
Bir doğruluğun yolundan giderken ötekisi sapkınlık yolunu
izliyordu. Bu yolların açıklaması da ilginçtir. Kurallar yazması
şöyle anlatır :
“ Bir ışık kaynağından Doğruluk kökünü almaktadır,
Sapkınlık ise karanlıkların kaynağından,
Işık Prensi’nin elinde
Doğruluk oğullarının hükümdarlığı vardı,
Işık yolundan yürüyorlardı.
Karanlıklar Prensi ise
Sapkınlık oğullarının hükümdarlığını elinde bulunduruyordu,
Ve onlar Karanlıkların yolundan yürüyorlardı.” (Kurallar 3,
19-20)
Kralların dördüncü bölümünde de buna benzer ifadeler geçer.
Yine Kurallar yazmasına göre Işık oğullarının işlediği günahların
nedeni de Karanlıklar Prensidir.
Burada dikkat edilmesi gereken, Işık ve Karanlıklar Prensinin İyi
ve kötü tanrılar olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Çünkü her
ikisi de Tanrı tarafından insanlar için yaradılmışlardır.
“ Fakat Tanrı , Sapkınlığın sonunu önceden belirlemiştir.
Bu onun gizemi ve bilgeliğinin zaferidir.
Ve Tanrı yeniden geldiği vakit doğruluk sonsuza kadar
hükmedecektir. “
Ancak iyi ve kötünün savaşı Tanrı’nın geleceği hüküm gününe
kadar sürmektedir.
Bu bölümler bize, Hristiyanlığın kökeni, daha başka bir deyişle
Hristiyanlıktaki Şeytan kavramının kökeni hakkında bilgi
vermektedir.
Kişilerin Işık Oğullarına ya da Karanlık oğullarına katılmaları
tamamen Tanrı’nın önceden yaptığı bir seçim olarak
belirlenmiştir. Karanlık oğulları sonsuza kadar böyle kalacaktır.
Işık oğulları ise yanlış yollara da sapabilirler. Ancak “Tanrı ve
Işık Prensi bütün Işık oğullarının yardımına geleceklerdir.”
(Kurallar 3, 24-25) . Böylece toplulukta Tanrı’nın onları
kurtaracağına dair her zaman bir güven hüküm sürmektedir. Bu
güven daha sonra Hristiyanlık’ta da, İslam’da da karşımıza
çıkacaktır.
Buradaki bir dikkat çekici nokta da , hüküm gününde
ödüllendirilme ve cezalandırılma kavramlarıdır.
Hüküm günü geldiğinde “ölüler topraktan kalkacaklar” (Savaş
Kuralları Yazması 12,5) ve son mücadele başlayacaktır. Seçilmiş
olanlar ise sonsuz mutluluk dolu bir yaşamı yaşamı
yaşayacaklardır. Karanlık oğulları ise , karanlıkların ateşi içinde
tamamen yok olana kadar acılar içinde kıvranacaklardır. Kurallar
yazmasında geçen bu bölümler de bize Hristiyanlığı ve İslam’ı
anımsatmaktadır.
Mesih beklentisi
Mesih beklentisi detopluluğun doktrinlerinin önemli bir
öğesidir.
Değişik tarihlere tarihlenen belgeler ışığında, Mesih beklentisi
topluluğun tarihi boyunca da farklılık göstermiş , yukarıda adı
geçen kavramlarla karışmıştır. Ancak genel olarak bu topluluğun
bir beklenti içinde olduğunu ve zamanın sonuna gelindiğinini
düşünüldüğünü söyleyebiliriz. Ancak Mesih kavramı topluluk
yazmalarında oldukça karmaşıktır. Klasik mesih öğretisine bağlı
kalınmakla birlikte mesih-rahip, mesih-kral ve aşağıda
inceleyeceğimiz Adalet Üstadı kavramları birbirine karışmış bir
haldedir. Mesih kavramı ile beraber Adalet Üstadı kavramının da,
Adalet Üstadı’nın dönüşünün beklenmesinin debüyük rol
oynamış olduğu kesindir.
Adalet Üstadı
Yazmalarda geçen bir önemli kavram da “more hassedek” diye
adlandırılan ve Adaletin Efendisi, Adalet Üsdatı ya da Adil olan,
Adil Efendi diye tercüme edebileceğimiz kavramdır. Kumran
topluluğunun inançlarına göre, bu kişi beklenen Mesih’den farklı
bir kişi idi.
Bazı yazmalara göre Adalet Üsdatı, İsa’dan önce 180-60 yılları
arasında bir dönemde yaşamış ve ölmüş biridir. Ancak dönüşü
beklenmektedir. Burada şaşırtıcı olan Adalet Üsdatı ile İsa’nın
hayatı arasındaki şaşırtıcı benzerliktir.
Ancak Adalet Üsdatıhakkındaki bilgilerimiz oldukça kısıtlıdır.
Ölü Deniz yazmaları arasındaki Habakkuk yorumuna göre,
Habakkuk kşiabı aslında Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır ve
zamanın sonunun geldiğini haber vermek de Adalet Üsdatı’na
düşmüştür: “Ve Tanrı son nesile neler olacağını yazmasını
Habakkuk’a bildirdi. Dediklerine gelince; onu okuyan koşsun,
bu Adalet Üsdatı’nı anlatmaktadır. Tanrı ona peygamberlerin
sözlerinin sırrını açıklamıştır. “ Bu bölüm oldukça ilginçtir,
çünkü Adalet Üsdatı direk olarak Tanrı’dan vahiy alıyor olarak
gözükmektedir. Aslında burada Adalet Üsdatı Tanrı’dan vahiy
alan biri olarak görülmekten öte, eski bilgileri yeniden derleyen
biri olarak da görülebilir.
Burada bir başka dikkat çekici nokta da, Kumran topluluğu
zamanında çok yaygın olan, zamanın sonunun geldiği
düşüncesinin, Adalet Üsdatı tarafından ele alınıyor olmasıdır.
Oysa Vaftizci Yahya da bu savla ortaya çıkmıştır. Burada
Yahya’nın bu yazmaları bildiğini de düşünebiliriz, daha ileride
göreceğimiz gibi de bu hiç de düşük bir olasılık değildir.
Zamanların sonunun geliğini söyleyen Adalet Üsdatı, Habakkuk
yorumuna göre etrafındaki insanların karşı koyması ile
karşılaşmış ve onlar tarafından suçlanmış, hatta
cezalandırılmıştır. Ancak metinde nasıl cezalandırıldığı
yazmamaktadır.
Şam yazmasına göre ise Adalet Üstadı Tanrı’dan esin alan biri
olmaktan öte, insanlara yol gösteren bir rehberdir.
KUMRAN TOPLULUĞUNUN KİMLİĞİ
Kumran topluluğunun döneminde varolan hangi Yahudi tarikatı
ile ilşkili olduğu uzun zamandan beri tartışma konusudur.
Opluluğun belgelerinin yazım tarihlerinin yaklaşık MÖ 100
ılından MS 68 yılına kadar uzanması, ilk hristiyanlar da dahil
olmak üzere dönem içinde varolan bütün Yahudi topluluklarının
incelenmesini gerektirmektedir.
Dönemin toplulukları incelendiğinde, Kumran topluluğu ile en
çok Esseniler arasında benzerlikler göze çarpmaktadır.
Esseniler hakkında bize bilgi verenlerin başında Flavius
Josephus ve İskenderiyeli Philon gelir. Josephus, özellikle
Yahudi Savaşı adlı eserinde Essenileri olabildiği ölçüde
tanıtmıştır. Bu kitaptan, her ne kadar birebir yazmamış olsa da
Ölü Deniz Yazmaları ile olan benzerlikleri
gözlemleyebiliriz.Örneğin topluluğa kabul edilme sürecinde bu
benzerlik göze çarpmaktadır :
“ Topluluğa girmek isteyenler hemen kabul edilmezler. Aday
dışarıda bir yıl kadar bekler ; ancak ondan Esseni gibi
davranmasını isterler […] Daha sonra, bu süre boyunca, [aday]
kendini kontrol edebildiğini gösterir ve topluluğun yaşam
tarzına daha da çok yaklaşır. Aday , arınma (purificatio)
banyolarına da katılır. Ancak daha kabul edilmiş değildir.
Sabrını gösterdikten sonra iki yıl boyunca karakteri incelenir
ve eğer hak ediyorsa topluluk içine kabul edilir.”
Bunun dışında, topluluk içindeki hiyerarşi, din adamlarına
gösterilen saygı, ortaklaşmacı yaşam hakkında bilgiler, temizlik
ve adalet gibi kavramlar hakkındaki bilgiler, ezoterik bilgiler ve
kutsal kitapların çalışılması , inançlar gibi bir çok konularda
antik yazarların Esseniler hakkında verdikleri bilgilerve Ölü
Deniz yazmaları arasında ortak yönler bulunmuştur.
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda da Essenilerin Kumran’da
yaşadığının ortaya çıkması , Kumran topluluğunun essenilerden
oluştuğu yönündeki savları kuvvetlendirmiştir.
Biz de bu savlara sadık kalacağımızdan ve bunları çürütecek
kanıtlar olmadığından ya da bulunamadığından Kumran
topluluğunu Esseniler olarak kabul edeceğiz.
HRISTİYAN DİNİNİN KÖKENLERİ VE YAZMALAR
Yazmaların bulunması ve okunması Hristiyanlığın orijinalliği
konusunu da tartışmaya açmıştır. Hristiyanlık ile ilk defa
söylendiği iddia edilen savların bu yazmalarda varolması bu
dinin tarihinin yeniden yazılması gerektiğini ortaya
koymaktadır.
Mesih sözcüğü köken olarak “yağlanmak” sözcüğünden
gelmektedir. Eski İsrail krallarının tahta çıkarken yağlanmaları
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmiştir